Türkiye son 15 yılda iki Anayasa değişikliği yaptı. 2010 yılında yargı sistemi yürütmenin denetimine girerken, 2017 yılındaki değişiklikle rejim değişti. Sistemin melez demokrasiden bile geriye düşmesi uygulanan iktisat politikalarının da popülizmin egemenliği altına girmesini sağladı.
Popülizm ve itibardan tasarruf olmaz temelli, inşaat sektörünün önceliklendirildiği politikalar bütçe dengesini bozdu. Bu bozulmaya büyük ölçüde SGK zararlarını kapsayan cari transferlerdeki artışlarda katkı verdi.
2018 yılında 322.879 milyon TL olan cari transferler 2022 yılında 1.126.152 milyon TL’ye yükseldi. Bu artışta SGK’ya yapılan destek ödemeleri ile açık finansman önemli rol oynamakta.
Bu arada şunu da belirtmekte fayda var. Türkiye’de toplam çalışan sayısı 31,5 milyon, bu istihdamın yaklaşık yüzde 32’si kayıt dışı çalışmakta, yani SGK’ya prim ödememekte. Böylece prim ödeyen sayısı 21,4 milyon kişiye düşüyor.
Emekli sayısı EYT’lilerle birlikte 16 milyonu bulacak, böylece aktif işgücü/pasif işgücü oranı 1,33’e geriliyor. SGK sisteminin işlemesi için oranın 4 olması gerekir. Dolayısıyla seçim sonrası zam bekleyen emeklilerin hayal kırıklığına uğrayacağı kesin. EYT’lileri emekli etmek popülizmdi. Ne yazık ki, muhalefetin verdiği gaz ile hükümet bu tuzağa düştü.
Türkiye sürekli artan bütçe açığı tehditti altında olduğu için borçlanmakta. İzlediği para politikası nedeni ile TCMB politika faiz oranı gereksiz bir oran haline geldiğinden piyasa da farklı faiz oranları bulunmakta. Ancak sonuçta hükümet hem bütçe açığını finanse etmek hem de kur artışlarını engellemek için sürekli borç bulmak zorunda kalmakta. Üstelik artık bunu sadece Hazine değil, TCMB’de swap yoluyla yapmakta.
Buna rağmen borç stokunun yabancı para cinsinden ağırlıklı hale gelmesi ve TCMB net rezervi eksiye döndüğü için ilan edilen resmi kur da işlevsiz hale geldi. Sonuçta faizden sonra dövizde de farklı kurlar ortaya çıktı.
Varolan bu kaotik durum para ikamesini hızlandırmakta, yıllardır güvenilir pozisyonda olan bankaların güvenirliğini de aşındırmakta.
Seçim sonrası mevcut hükümetin devamı halinde halka ciddi bir vergi yükü bindirmesi olağan bir gelişim olarak görülmeli. Yani siyasal sistemin yarattığı krizin maliyeti halkın üzerine binecek.
Bu durumda özellikle KOBİ’ler de iflas sayısı artacak, istihdamda önemli bir paya sahip olan KOBİ’lerin ayakta kalmakta zorlanması istihdamı da azaltacak. Sonuç olarak yılın ikinci yarısından itibaren büyüme oranın düşeceği, döviz kurunun artacağını söyleyebiliriz.
Bu durumda üretici kaybederken, servetini likit aktiflerde tutanlar kazançlı çıkacak. Bu kazancın ekonominin büyümesine etkisi ise çok düşük olacak.
Ekonomideki çöküş bu kadarla kalsa eyvallah diyebiliriz. Ancak ülkeye ne sıcak para, ne de doğrudan yabancı yatırım gelmediği için yüksek maliyetli bile borç bulamaz hale gelirsek bunun adı iflas olacak.
Yani masal bitmeye yakın, yolun sonuna gelmekteyiz.
Bütçe Açığı (Milyon TL) | Cari Transferler (Milyon TL) | Net Borçlanma (Milyon TL) | Kamu Borç Stoku (Milyon TL) | Cari Açık (Milyon Dolar) | |
2018 | 72813 | 322879 | 60145 | 1.067.115 | 20151 |
2019 | 124747 | 400316 | 157082 | 1.329.054 | 10796 |
2020 | 175292 | 498063 | 246929 | 1.812.849 | 31888 |
2021 | 201507 | 626828 | 116525 | 2.747.819 | 7232 |
2022 | 139065 | 1126152 | 469366 | 4.034.229 | 48395 |
2023 Mart | 382496 | 639502 | 253842 | 4.588.112 | 23591 |
Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı ile TCMB veri tabanı.
Bu yazı Ekonomim‘den kısaltılarak alınmıştır.
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.