Recep Tayyip Erdoğan otuz yıl önce hedeflerini açıklamıştı: “Demokrasi nihai hedefimiz değildir, İslam medeniyetinin 21’inci yüzyılda ilerleyişini yeniden tesis etmek için bir araçtır. Her kim ki bu medeniyetin yeniden canlanmasına katılırsa, Allah katındaki mükafatı iki katına çıkacaktır.”
Erdoğan şimdi hedeflerine ulaşmaya hazırlanıyor.
Son seçimler ne özgürdü, ne de adil. Şike daha seçim başlamadan önce yapılmıştı.
Akademisyenler, düşünce kuruluşlarındaki Türkiye gözlemcileri, gazeteciler ve diplomatlar Türkiye’nin artık kaybedilmediği umuduyla, söylemiyle çırpınıp dursa da, gerçek şu ki Türkiye önümüzdeki on yıllar boyunca NATO, Batı ve kurallara dayalı düzen için bir yük olacak.
Peki, Erdoğan Türkiye’yi nereye götürebilir?
Türkiye’nin para birimi hızla düşmeye devam ediyor. Destekçileri başlangıçta Erdoğan’ın yönetiminde Türkiye ekonomisinin hızla büyüdüğünü söylese de, geriye dönüp bakıldığında Erdoğan’ın sadece şanslı olduğu görülüyor.
Erdoğan, Türkiye’nin demografik kazanımından faydalandı. Ancak Doğu Asyalı liderler, ekonomilerini geleceğe yönelik sağlam temellere oturtmak için çalışma çağındaki nüfuslarının bağımlılara ve yaşlılara oranla artışını değerlendirirken, Erdoğan bu fırsatı heba etti.
Türkiye şimdi Venezuela benzeri bir mali çöküşün eşiğinde sallanıyor.
Türkiye hem modern sınırlarını belirleyen Lozan Antlaşması’nın 100. yıldönümüne, hem de modern bir ulus-devlet olarak kendi yüzüncü yılına yaklaşırken, Erdoğan Türkiye’nin dış politikadaki eksen kaymasını teyit edebilir.
Türkiye Kıbrıs’ı ve Suriye ile Irak’ta giderek büyüyen bölgeleri işgal etmeye devam ediyor. Moskova, Pekin ve Avrasya’nın diktatörlüklerini giderek daha fazla kucaklıyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Amerikan karşıtlığını körüklemeye devam ediyor. Soylu, “Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, bundan sonra Amerika odaklı bir politika izleyen herkes vatan haini ilan edilecek” dedi.
Erdoğan kendini sultan olarak görüyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Sovyetler Birliği’nin çöküşünü bir felaket olarak görmesi gibi, Erdoğan da Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü öyle görüyor.
Sadece Birinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin Türkiye’den haksız yere esirgediğini düşündüğü topraklara geri dönmek değil, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün dayattığı laikliği tersine çevirecek dindar bir nesil yetiştirmek istiyor.
Bunun için toplumda üç değişiklik yapılması gerekecek.
Birincisi, Hıristiyanları ve diğer dini azınlıkları ikinci sınıf statüsüne geri döndürmesi gerekecek ki, Türkiye içinde Rum, Ermeni ve Yahudilere yönelik ayrımcılığın artması bunu gösteriyor.
İkincisi, Türkiye’nin gençlerini yeniden eğitmesi gerekecek. İstanbul’da, Ege ve Akdeniz kıyılarında ve Türkiye Kürdistanı’nda birçok genç, kendileri dindar olsalar bile, Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler ilkelerine direnmekte.
Erdoğan için bu, mücadelenin sadece yarısı. Erdoğan’a göre bazı insanlar kurtarılamaz. Bu sadece gençleri değil, aynı zamanda daha seküler, ya da Batı eğilimli orta sınıftan geriye kalanları da kapsıyor.
Erdoğan, Soylu ve yakın çevrelerine göre, eğer dönüştürülemiyorlarsa, gitmeliler.
Erdoğan tekerleği yeniden icat etmiyor, daha ziyade denenmiş ve doğru bir taktiği benimsiyor. Ayetullah Humeyni İran’ı sadece endoktrinasyon yoluyla değil, aynı zamanda toplumu ideolojik olarak kirletebilecek bir elit tabakadan kurtarmak için beyin göçünü teşvik ederek dönüştürdü.
Komünist diktatör Fidel Castro sadece suçlu bir alt sınıftan kurtulmak için değil, aynı zamanda Batista dönemi seçkinlerinden ve Marksist vizyonunu benimsemeyenlerden de kurtulmak için kitlesel göçü teşvik etti.
Mukteda El Sadr da 2003 sonrası Irak’ta aynı stratejiyi benimsemiş ve Bağdat’ı değerlerini paylaşmadığı bir orta sınıftan kurtarmaya çalışmıştı.
Erdoğan bazı “beyaz Türk” elitlerinin yanı sıra Alevileri ve Kürtleri dini açıdan muhafazakar Suriyeli Araplarla değiştirebilir ve diğer mültecileri de Avrupa’ya doğru yolculuklarına devam etmeleri için teşvik edebilir.
Ancak Türkiye’nin geleneksel Kemalistlerinin çoğu günün sonunda savaşmak için kalmayacak. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaybını son şansları olarak görecek ve bavullarını toplayacaklar.
Türkiye toplumundaki sosyolojik değişimin hızlanmasına hazır olun.
Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.