Recep Tayyip Erdoğan üçüncü ve son cumhurbaşkanlığı dönemini kazandı. Artık anayasanın kendisine tanıdığı üç dönemlik sürenin sonuna geleceği 2028 yılına kadar ülkeyi yönetme yetkisine sahip.
69 yaşında olan ve her geçen yıl biraz daha halsiz görünen Erdoğan’ın bu sürenin ötesinde cumhurbaşkanlığına devam etme ihtimali de giderek azalıyor. Bu da muhalefetin Erdoğan’ı sandıkta yenmek için muhtemelen son fırsatını kaybettiği anlamına geliyor.
Erdoğan’ın son dönemi Türk siyasetine yeni bir sorunu taşıyacak: Halefiyet (succession).
Erdoğan’ın yaptıklarını ondan sonra kim yapabilir?
Bir an için bunun ne kadar karmaşık bir soru olduğunu düşünün.
Erdoğan sadece cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı değil, Meclis’teki Cumhur Koalisyonu içinde yer alan birçok partinin de fiilen lideri.
Kabine, kurum başkanları ve iş dünyası liderleri de dahil olmak üzere etrafındaki insanlar on yıllardır ona hizmet ediyor; kişisel olarak da ona bağlılık borçlular.
On milyonlarca destekçisi Erdoğan’a “lider” anlamına gelen “Reis” diye hitap ediyor ve onunla kişisel bir bağları olduğunu hissediyor. Yurtdışında da Erdoğan’a hayranlık ve saygıyla bakan yüz milyonlarca insan var.
Tüm bunlar Max Weber’in “Karizmatik Otorite” dediği şeyin ders kitabı öğretisi niteliğinde. Hızla yaşlanan bir adamın kemiklerinde ve sinesinde toplanmış bir güç. Bu güç aktarılabilecek mi? Ve eğer öyleyse, nasıl?
Erdoğan artık iktidarda olmadığında ne olacağına dair iki argüman görebiliyorum:
Türkiye, ya iki yarısının ülkeyi dönüşümlü olarak yönettiği bir yapıya geri dönecek, veya Erdoğan’ı temsil eden blok, onun hegemonyasını devam ettirecek yeni bir lider yaratacak.
İlk argümana göre, Erdoğan’dan sonra Türkiye bir tür “demokratik normal”e dönecek. Bu eğilim özellikle muhalif çevreler arasında popüler.
Buradaki düşünceye göre, Erdoğan alışılmadık derecede güçlü bir liderdi ve o gittiğinde halefi onun gibi dizginleri elinde tutamayacak. (Bu kesim) Erdoğan’ın sihrinin sadece oy pusulasında olduğu zaman işe yaradığına işaret ediyor. Haziran 2015’teki genel seçimlerde ve 2019’daki yerel seçimlerde Erdoğan oy pusulasında yoktu. Onun vekilleri vardı ve kaybettiler.
Bu düşünceye göre, Erdoğan’sız bir “Erdoğanizm”, seçmenler için Erdoğan’ın kendisi kadar cazip değil. Yani burada Erdoğan, taş kemerin tepesindeki kilit taşı gibi: Onu çekip çıkarırsanız, her şey çöker.
Karşı argüman ise, Erdoğan’ın gerçekten değiştirilmesi gerekmediği yönünde. “Yeni Türkiye” rejimini inşa etmek için çok önemli olabilir, ancak bir kez inşa edildikten sonra yapı yeni bir “Reis” ile devam edebilir.
Erdoğan’ın benzersizliği, sistemi yönetme becerisinde değil, sistemi “Eski Türkiye’nin” yarı demokratik yapısından alıp yeniden inşa etme becerisinde. Evet, o alışılmadık derecede yetenekli bir lider, ama belki başkaları da kendilerini onun koltuğunda bulurlarsa, benzer seviyelere yükselebilirler.
Birçok lider kendi ailesinden birilerini halef olarak atamayı tercih ediyor. Erdoğan ise bu konuda pek şanslı değil. Büyük oğlu Burak Erdoğan muhtemelen zihinsel sağlık sorunları nedeniyle küçük yaşlardan itibaren halktan saklandı. Küçük oğlu Bilal Erdoğan aileye bağlı güçlü sivil toplum kuruluşlarının başında, ama liderlik için uygun görülmüyor.
Büyük damadı Berat Albayrak Enerji ve Maliye Bakanı olarak görev yaptı, ancak görev süresi boyunca o kadar gözden düştü ki, dramatik bir şekilde istifa etmek zorunda kaldı. Büyük kurumsal gücünü koruyor gerçi, ama artık ilgi odağı olmayı göze alamıyor.
Küçük damat Selçuk Bayraktar askeri teknoloji alanında oldukça başarılı bir geliştirici, ancak günlük siyasetin sıcaklığına hiç maruz kalmadı. Buna uzun süre dayanabileceği de şüpheli.
Erdoğan’ın halefinin ailesi ve kabinesi dışından gelmesi halinde başarılı olma ihtimali yüksek.
Özetle, “Yeni Türkiye” rejiminin sadece kurucusu kadar yaşayacağını söylemek son derece indirgemeci bir yaklaşım olacak. Duygusal ve kurumsal erişimi, Erdoğan’ın karizmasının çok ötesinde. Özellikle de Cumhurbaşkanı’nın güçlü bir halef belirlemesi halinde, o Erdoğan’dan daha uzun ömürlü olabilir.
Foreign Policy Research Institute (FPRI) tarafından yayınlanan bu makale, FTP tarafından Türkçeye çevrildi.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.