En hayati seçim muhalefetin hezimetiyle son buldu.
Sadece kendi dışındaki gerekçeleri göstererek hezimeti açıklamaya çabalayan politikacılar, inandırıcılıklarını eritiyor.
Kendi seçim öncesi söylemleriyle bile acı çelişki içindeler.
Birkaç ay önce muhalefetin toplam desteği % 55-60 arasında seyrediyordu, en az 15 puan öndeydi.
Muhalefet düşük seviyelerden gelerek % 47,8’i yakalamış olsaydı, seçim kazanılmasa da bir umut söz konusu olabilirdi.
Tam tersi oldu, yarışı 4,6 puan geride bitirdiler.
Komadaki AKP-Erdoğan iktidarını yeniden yaşama döndürdüler, şimdi kendileri varoluşsal kriz çukuruna düştüler.
Anayasa değiştirecek çoğunlukla iktidar hazırlığı yapan muhalefetin, muhalefet işlevi dahi felç oldu. İktidar elini kolunu sallayarak siyaset arenasında rahatça geziniyor, çalıp oynuyor – dilediğini yapıyor.
Çünkü toplumun güven duygusunu bakır mangır gibi harcayıp tüketen muhalefeti dinleyen, kulak veren pek kalmadı.
Türkiye’nin düze çıkması için muhalefet krizinin aşılması şart.
Ağır yenilginin elbet tek nedeni yok.
Ama en riskli adayın çıkarılması ve ardından yapılan zincirleme yanlışların birinci sorumlusu, anamuhalefet partisi CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu.
Kem küm ederek bu gerçeği örtmek mümkün değil.
CHP 9 Eylül’de, üç ay sonra 100. kuruluş yıldönümünü kutlayacak; ama herhalde büyük sevinç ve yüksek moral içinde olamayacak.
CHP’nin yüzyıllık geleneği hemen her uzun tarih gibi hem övünülecek, hem gurur duyulamayacak olaylarla dolu. İkincisinin örneklerinden biri Doğu’da uygulanan baskı ve zulüm politikalarıdır.
Buna karşılık İsmet İnönü’nün 1950’de tek parti iktidarını Demokrat Parti’ye, 1972’de CHP Genel Başkanlığı’nı Bülent Ecevit’e devretmesi, demokrasi tarihimize altın harflerle işlidir. İnönü her iki durumda da demokratik yarışları kaybettiği için görevini bıraktı. İsteseydi koltuğunda oturmaya rahatlıkla devam edebilirdi.
İnönü’nün mağlubiyetlerini o yıllarda bile olgunlukla kabullenmesi, demokrasimizin gelişmesine eşsiz katkılar yaptı. O yenilgilerinin sonuçta en büyük zaferleri arasında yer alacağı bilincindeydi, öyle oldu.
Ancak CHP’nin bugünkü işleyişi açısından, 12 Eylül yasakları ardından 1992’de yeniden açılışını izleyen son 30 yıl daha belirleyicidir.
1992-2010 döneminin çoğunda, yaklaşık 16 yıl başkanlık yapan Deniz Baykal’ın adı siyaset dünyamızda hizipçilikle özdeş hale gelmiştir.
Baykal’ın kişiye bağlılık temelinde oluşturduğu, seçmenden kopuk hizip yapısı kendisine garantili liderlik sağlarken partinin güçlenmesi önündeki en büyük zaafı teşkil etti.
Parti seçimlerde başarısızlığa uğradıkça Baykal’ın parti içindeki konumu güçlendi. Çünkü, hizipçilik mantığının kaçınılmaz sonucu olarak, kendi mensuplarına makam ve maddi çıkar dağıtımı üzerine kurulu hizip yapısının vidaları, delege seçimlerinde ve kongrelerde lider tarafından giderek daha sert sıkıldı.
Hizip başı Baykal, yine de CHP geleneğinin sorumluluğunu bir ölçüde hissediyor ve taşıyordu.
İki kez istifa etti.
Baykal’ın 2010 istifasından sonra hizipçi işleyiş devam etti. Baykal’a göre parti gitti, Kılıçdaroğlu’na göre parti geldi. Hizipçi yapı daha da kireçleşti ve katılaştı.
Şimdi seçimden aylarca önce işaret ettiğimiz aşamadayız: “Kılıçdaroğlu aday olup Erdoğan karşısında ilk turda ağır yenilgi alsa dahi, istifa etmediği sürece rahatça görevine devam edebilir.”
Sözcü TV’de yaptığı açıklamalar istifaya yanaşmayacağını gösterdi.
Belli ki Kılıçdaroğlu, koltuğuna yapışan ve sorumluluk duygusundan yoksun genel başkan örneğini CHP geleneğine katan isim olmayı hiç umursamıyor. Kamuoyu baskısıyla (yerel seçimden önce veya sonra) ayrılmayı kabullense dahi, yerine herhalde aynı hizip içinden belirlediği bir isim gelecek.
Küçük istisnalar dışında parti örgütleri, 30 yıllık Baykal-Kılıçdaroğlu döneminde temel işlevi hizipçiliği taşımak olan sağlıksız yapılara dönüştü. Ne etkili siyasi çalışma kapasiteleri ne gerçek anlamda yetkileri var.
CHP için çözüm belli.
Vizyon ve asgari karizma sahibi bir lider, o vizyonu paylaşan yönetim kadrosu ve örgütlerin tamamen yenilenmesi.
Aslında Kılıçdaroğlu’nun yenilgisi arkasındaki en büyük neden, 14 yıldır o doğrultuda hemen hiçbir ilerlemeyi başaramaması.
Görevi yıllarca önce bırakması gerekiyordu.
Kendisinin veya aynı hizipten bir başka ismin yönetiminde böyle bir çözümün hayata geçirilmesi artık mümkün görünmüyor.
Örgütlerin durumu ortada.
Hiçbir özeleştiri yapılmadan ve genel başkan olduktan yıllar sonra başlattığı “helalleşme” sürecinin bir vizyona dayanmadığı ve muhatap kitle tarafından inandırıcı görülmediği ortada.
Sadece helalleşme değil, CHP bugün hemen hiçbir konuda özeleştiri yapamayan, yani kendini doğru algılama yeteneğinden yoksun bir parti.
Düşünün ki, Baykal ve Kılıçdaroğlu yönetiminde kaybedilen nice seçimden sonra ufuk açıcı hiçbir özeleştiri ortaya koyulamadı.
Mayıs hezimetinden sonra henüz tek bir akılcı özeleştiri duyamadık. Gelecek haftalarda ve aylarda da duyamayacağız.
Genel Başkan olarak Kılıçdaroğlu’nun “seçimlerde ben her şeyi doğru yaptım” dediği bir hizip partisinde özeleştiri mümkün olabilir mi?
Kılıçdaroğlu’nun adı CB adaylığı nedeniyle yoğun şekilde ön plana çıktı. Bu her partiye birkaç puan getirir. İlaveten dört partinin desteğini aldı. Ama meclis seçimlerinde komadaki AKP’nin 10 puan gerisine düştü.
Ağır yenilgi değilmiş!
Partinin oyu şimdi muhtemelen hızla % 20’nin altına inecek.
Önümüzdeki dönemde CHP zor günler yaşayacak. Oy desteğinin düşüşü, iç kavgalar, işbaşındaki hizbin yönetme yeteneğinin daha da erimesi ve parçalanma dahil.
CHP geleneği içinden yetişen en yetenekli siyaset adamlarından rahmetli Tarhan Erdem 2011’de bir mülakatta şunları söylemişti:
“CHP halkın meseleleri konusunda ne yapması gerektiğini doğru teşhis edemiyor. Sadece milletvekili seçilmek istiyorlar… CHP düşünmüyor. Parti olarak ne söyleyeceğine o gün karar veriyor… Böyle hiçbir şey yönetilemez… Bu bir yönetim değil çünkü… Ak Parti’deki büyümenin asıl sebebi Halk Partisi’dir. Halk Partisi’nin bugünkü gibi devam etmesini savunmak, gerçekte Ak Parti’yi savunmak demektir ey ümmeti Muhammed diyorum ben…”
***
Seçim hezimetinde Deva, Gelecek ve Saadet’in sorumluluğu hemen CHP’den sonra geliyor.
En riskli cumhurbaşkanı adayını desteklemek karşılığında, sahip oldukları seçmen desteğine kıyasla hiç hakketmedikleri ölçüde siyasi makam ikramlarını ceplerine indirmeyi içlerine sindirdiler.
Hemen ardından bir siyasi basiretsizlik daha sergilediler, meclis seçimlerine CHP çatısı altında girdiler. İşin kolayına kaçtılar.
Sadece Türkiye değil kendi partileri için de hayati bir seçimde, siyaseten ve etik açıdan iki vahim yanlışı nasıl yapabildiler, anlamak kolay değil.
Şimdi bunun bedelini ödeyecekler. Deva, Gelecek ve Saadet’in ayakta kalabilmesi zor. Birleşseler bile.
Saadet, alanını Yeniden Refah’a terk etti.
Deva ve Gelecek partileri bir dolu yanlışla beraber kuruldu, başarı şansları o nedenle zayıftı. Bunlara erken tarihlerde işaret ettik, ilgilenenler buradan bakabilir. Bir türlü güçlenemediler.
Hayati seçimlerde yaptığı iki vahim yanlış Deva ve Gelecek için öldürücü son darbe oldu. Tabansız kalan iki partinin ayağa kalkabilmesi zor. Yerel seçimlerde karşılaşacakları açmazlar bunu gösterecek.
HDP 2021/22 döneminde bir ara bugüne dek aldığı en yüksek oy % 13,1’i geçerek rekor kırabilecek kadar güçlü bir konuma ulaştı, ama seçim yaklaştığında kayda değer kayıp yaşayacakları belli olmuştu.
Kapatma davası ve barajın % 7’ye düşürülmesi olumsuz etkenler arasındaydı, ancak bunlar partinin iradesi dışındaydı.
Buna karşılık CB adayı çıkarmak yerine Kılıçdaroğlu’nu desteklemek ve marjinal sol partilerle yükseltilen işbirliği kendi hataları oldu.
Ancak HDP özel konumu nedeniyle kayıplarını hızla telafi edebilir.
Seçimlerden en az kayıpla çıkan parti İYİP oldu.
Siyasi deneyimi güçlü Meral Akşener İYİP’i ana muhalefet yapmayı tasarlıyordu ve bu mümkündü.
Ancak Akşener’in iddialarını uzak geleceğe ertelemesi (‘Hedefim Başbakan olmak’) ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığını durduramadığı için peşine takılmak zorunda kalması partisine oy kaybettirdi.
Mayıs seçimlerinin gerçekten olağandışı koşullarından gerekli sonuçları çıkaracak Akşener’in hızlı şekilde ana muhalefet konumuna yükselebileceğini düşünüyorum.
Mesela hemen yerel seçimleri izleyen aylarda.
İYİP ana muhalefet konumuna yükselse bile, CHP’nin çözümü neredeyse olanaksız krizi nedeniyle erimesi, Deva ve Gelecek partilerinin tükenmesi ciddi bir muhalefet boşluğu yaratacak.
Objektif koşullar çağdaş ve demokrat yeni bir muhalefet partisine ihtiyaca işaret ediyor.
Önümüzdeki dönemde siyaset o ihtiyacın karşılamayı başarabilecek mi, zaman gösterecek.
Bu yazı Özgür Siyaset‘ten alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.