‘Uzun vadede döviz kurunu yüksek tutma veya faiz oranlarını aşağı çekme gibi politikalarla kalkınma olmaz; sadece o gün kurtarılır. Bedelini de uzun vadede tüm toplum öder. Ödülünü ise ucuz krediye erişebilenlerle sermayesi çok olanlar alır. Ana konumuza dönelim. KKM’den uzun yıllar çıkış yok. Faizleri artırmadan veya sermaye kontrolü getirmeden bu oyundan çıkmak imkânsız. Üstelik bu tedaviler geciktikçe bedelleri de artacak.’
Dün gece alınan kararlardan sonra, bir kez daha bilgisizlikle saflık düzeyinde iyi niyetin iç içe geçtiği bir algı hatası gözlemliyorum. Yani niyet etmek ve karar almakla sürecin kendiliğinden gelişeceğine dair beklentilerle bunun hemen işe yarayacağına dair kamuoyu algısından bahsediyorum. Konuyu, süreci ve sonuçlarını ayrıntılandıralım.
Alınan asıl önemli karar KKM’yi ‘sözde’ sona erdirme amaçlı. Diğer kararsa brüt döviz rezervlerine etki edecek, önemi az olan bir zorunlu karşılıklar üzerine. Bu kararın niyeti ve teknik sonuçlarına gelmeden; KKM’nin ilk çıktığı ve liralaşma olarak isimlendirilen serüvene dönelim. TCMB ve BDDK tarafından yapılan çok sayıda kısıtlama ve hatta fiili cezaya rağmen TL cinsi mevduat artırılamadı. Tersine dövize endeksli KKM ile dolarizasyon güçlendi ve o esnada TCMB rezervleri tükendi. Yani karar aldım demekle olmuyor; teknik altyapı ve güven kritik. En iyi örneklerinden biri kiralara konulan %25 sınırının birçok yerde uygulanamaması.
Dünkü karara dönelim. Tahmini 30 milyar dolar tutarındaki TL’den KKM’ye girişin yarısı ve 100 milyar dolar civarındaki döviz dönüşümlü KKM’nin %5’inde TL’ye geçiş hedefi verilmiş. KKM’nin BDDK tarafından yayınlanan verileri tahakkuk usulü değil nakit usulü olduğu için; vade ve para birimlerine dair ek bilgi paylaşılmadığı için doğruluk oranı yüksek ama hala tahmin düzeyindeki verilerle ilerlemek zorundayız. Kısacası toplamda 20 milyar dolarlık KKM’nin standart TL mevduata çevrilmesi hedefleniyor. Hem de bu sadece ilk aşama.
Peki, bu mümkün mü? Öncelikle sürecin nasıl işleyeceğini aktaralım. Bankada TL’den dönüşüm KKM hesabınız var. Seçim öncesi dönemde spot kur ve resmi kur arasında fark açılınca, anaparanızı dövize karşı korumak için girip ardından büyük bir kayıp yaşama riskiyle ter dökmüş bir yatırımcısınız. Keşke dövize geçseydim diye içinizden çok kez söylenmişsiniz. Zaten bu KKM’ye de KKM’nin faiz tavanı kaldırılınca, yüksek faiz alabildiğinizde ancak ikna olabilmişsiniz. Özetle, gönülsüzce girmiş, 3-6 aylık kısa vadede dolar cinsi anapara kaybı riski yaşamış (o dönem vadesi gelenlerden fiilen kaybedenler oldu) bir müşterisiniz. Öyleyse neden standart TL mevduata geçmek isteyesiniz?
Tabii ki aynı koşullar altında geçmezsiniz. Fakat siz geçmezseniz bu durumda bankalar getirisi %18-20 aralığına sıkışmış 5-10 yıl vadeli devlet tahvili almak zorunda kalacak ve uzun vadede zarar yazacaklar. Nasıl bir ara yol bulunabilir? İlk yöntem bankacınızın tecrübesi ve uzun yıllara dayanan iş paydaşlığınızdan ötürü nezaketle ikna olmanız ve birkaç küçük hediye ile avunmanız. Bunun etki gücü az olacaktır. Bireylerde de olmakla birlikte tüzel kişilerin bankalarla çok çeşitli ürünlerde beraber çalışmaları yaygın. Yani banka mektubu, kredi kullanımı, döviz transferleri vb. gibi diğer işlemler için ek kolaylıklar sağlanarak ikna kabiliyeti artırılabilir. Bireylerde ise daha önce opsiyonların dahil edildiği yapılandırılmış ürünler teklif edebilir. Fakat tüm bunlarla 15 milyar dolarlık ilk hedef tutmaz.
Peki, o zaman bankalar ne yapacak? Ya cezaya düşüp devlet tahvili almayı kabullenecekler ya da mevduat faizlerini artıracaklar. Elbette her iki durumda banka karlılıklarını olumsuz etkileyecek; fakat bu olumsuzluklar arasındaki tercih uzun vadeli faiz oranları ve enflasyon beklentilerine göre şekillenecek. Yani bankaları bunları ölçüp biçecek ve bir de önemli müşterileriyle olan yıllara dayanan güven ilişkilerini gözden geçirecekler. Neticesinde müşterilerin önüne bir teklif gelecek. TCMB’nin yıl sonu enflasyon beklentisi %58 ve bu kurumun yaptığı piyasa katılımcıları anketindeki beklenti %60. İşte bu ortamda size %30-40 arası bir mevduat faizi önerilecek, yanında da birtakım ufak tefek şekerler. Özetle, niyet etmek kolay, karar almak da kolay ama hedefe ulaştıracak icraatı yapmak zor.
Peki, KKM’den nasıl çıkılabilir? Girişi artıran KKM için sunulan faizlerin serbestleştirilmesiydi. Bir ara %30’a kadar çıkan KKM faizleri konuşuldu. TL mevduatla KKM arasındaki faiz farkı bu kadar azken, kimse standart TL mevduat istemez. Bu nedenle KKM mevduatını düşürmeden TL cinsi KKM’yi kapatamazsınız. Yalnız burada da bir sorun var. TCMB’nin koyduğu hedef KKM’nin bozulması değil TL mevduata dönüştürülmesi. Yani KKM faizini düşürüp TL mevduat faizini artırırken; güven eksikliğinden yeterince geçiş sağlayamazsanız; bu sefer KKM’ler doğrudan dövize dönüşebilir. Bir kısmı konut ve hisse senedi gibi riskli yatırımlara kayabilir. En kötüsü ise yastık altına ve yurt dışına sermaye çıkışına dönüşebilir. Bu esnada TL mevduatta vergi avantajı olduğunu, döviz mevduatta büyük çoğunluğun kazanç sağlayamadığını; yani halihazırdaki koşullarda dahi güçlü dolarizasyon olduğunu unutmayalım.
Yeni bir enflasyon dalgasıyla karşılaşmamız, yükselen dolar kuruna rağmen dış açıkların yeterince daralmaması; bu ikisinin neticesinde döviz açığının sürmesi ve en nihayetinde döviz kurunda yeni atak beklentilerinin olacağını da unutmayalım. İşte şu ortamda KKM’den çıkmak için dünkü kararları almak ya bilgisizlik ya fazla iyi niyetlilik ya da kamu finansmanı ile ilgili.
Dönüşüm hedefleri tutturulamazsa bankalar devlet tahvili almak zorunda kalacaklar. Yani yapay biçimde düşük faizle uzun vadeli tahvil alıp merkezi yönetimi finanse edecekler. Hikâyenin asıl sonucu da muhtemelen bu olacak. Temmuz ayındaki düzenlemeler neticesinde bankaların tahvil tutma zorunlulukları gevşetilmişti, şimdi tekrar arttırılmış oldu. Ne de olsa önümüzde yerel seçimler var; taahhütlerin gerçekleşmesi için ucuz finansman isteniyor. Bunun toplumsal meşruiyeti de deprem sonrası imar söylemiyle gerçekleştiriliyor, halbuki bu uygulamalar depremden önce başlatılmıştı. Bütçede disiplin sağlanamadığı, yaygın israf ve hatalı projeler olduğu içinse bu hedef de gerçekleşemiyor.
Sonuca gelelim. KKM’nin kaldırılması için döviz kuru istikrarı ve enflasyonun kontrol altında alınması şart. Bunlar olmadan rezervler de düzelmez, KKM de kalkmaz. Yerel seçimlerden önce bunları çözmek için bir adım atmayacaklar, sonrasından dahi emin değiliz. Bu kararla en fazla yan yöntemler kullanılarak TL’den KKM’ye girişlerin bir kısmı dönüşür, bunun haricinde bankalar devlet tahvili tutma cezası altında kalıp kamu finansmanı sağlanır.
Yüksek faiz vermeden bunu çözmenin yöntemi yok, hele de bu güvensizlik ortamında hiç yok. Sözde iyi niyetli ama esasında cahilce bir söylemi olan; “e o zaman ekonomi durur” iddiasına da yanıt verelim. Verimsiz bir reel sektörü ayakta tutmanın vatansever ve toplumcu yolu; düşük faiz ve ardından patlatılan enflasyonla tüm yükü bizim sırtımıza taşımak değildir. Yani yüksek faiz ekonomiyi öldürür diyen birini duyarsanız; ona hemen ülkeyi o yüksek faize muhtaç hale getiren beceriksiz ve art niyetli siyasetçileri hatırlatınız. Lüks otomobil ve konutları satın alan reel sektör patronlarıyla; her markete gittiğinizde artan fiyatları asla unutmayınız. Ulus olarak enflasyon yükünün altında bırakılacaksak bunun tek meşru nedeni olur; deprem bölgesinin yeniden ayağa kaldırılması. Buna özel deprem tahvili çıkarır ve bankalara zorla aldırırsanız ve bedelini halka enflasyonla ödetirseniz; insanların canı yanar ama dayanışmayla sabrederler.
Özetle, uzun vadede döviz kurunu yüksek tutma veya faiz oranlarını aşağı çekme gibi politikalarla kalkınma olmaz; sadece o gün kurtarılır. Bedelini de uzun vadede tüm toplum öder. Ödülünü ise ucuz krediye erişebilenlerle sermayesi çok olanlar alır. Ana konumuza dönelim. KKM’den uzun yıllar çıkış yok. Faizleri artırmadan veya sermaye kontrolü getirmeden bu oyundan çıkmak imkânsız. Üstelik bu tedaviler geciktikçe bedelleri de artacak. Misal 2021’de %20 kadar faiz yeterliyken, 2024’te bu %50’lere çıkacak.
Dahası şu; hükumet kendisini bankalar üzerinden ucuza finanse etmeye çok alıştı. Dolayısıyla herkesin şikâyet ettiği şu süreçten esasında en memnun olanlar onlar. Ne de olsa enflasyonu biz sırtımızda taşıyoruz. Ani duruş veya kredi sıkışması olana kadar böyle. Zaten yıllardır harlanan krizin ne olduğunu, işte tam o zaman anlayacağız. Hikâyenin sonunda yaşanacak bir panikle bir gün tüm TL cinsi mevduatların KKM’ye dahil edilebilmesi gibi tam zıt bir ihtimalin bulunduğunu da asla unutmayınız.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.