Yüz bir yıl önce, Atatürk’ün ordusu, büyük ninemi ve ailesini Anadolu’daki atalarının anavatanı olan, şimdi Didim olarak bilinen Yeronda’dan kovdu. Amerikan ve Kanada hükümetlerinin Yunan soykırımını tanıması için aktif olarak kampanya yürütüyorum. Ankara’nın demokrasideki gerilemesini, azınlıklara uyguladığı zulmü ve saldırgan dış politikasını sürekli eleştiriyorum. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’in İttifaka katılmasını engellemesi halinde Ankara’nın NATO’dan atılması gerektiğini savunduğumda Türkiye’de bile tartışmalara neden oldum.
Ancak, kayda geçmiş “sicilime” ve dava takipçiliğime rağmen, Disney, Mustafa Kemal Atatürk dizisini yayından çekmemeliydi.
Birçok Ermeni, Asurlu, Kürt ve Rum, Mustafa Kemal’i atalarına karşı işlenen soykırımın sorumlusu olarak algılar. Oysa tarih bundan çok daha karmaşıktır. Basitçe söylemek gerekirse, Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu’nun Türk olmayan azınlıklarına karşı işlediği suçlar Atatürk’ün iktidara gelmesinden öncedir.
Bu soykırım politikasını Jön Türkler ve İttihat Terakki Hareketi’nin sürdürüp uygulaması bir yana, Atatürk’ün yayından çekilmesi, soykırımın tanınması ve uzlaşma yoluna gidilmesi için yanlış bir yaklaşımdır. Kuzey Kore gibi totaliter rejimlerde olduğu gibi, işi tamamen sansürlemektense, tarihsel bir şahsiyetin (yayında) dengesiz tasvirini eleştirmek tercih edilmelidir.
Ne yazık ki geçmişi değiştiremiyoruz. Evet, Osmanlı İmparatorluğu, Jön Türkler ve İttihat Terakki Hareketi Küçük Asya’daki Türk olmayan azınlıklara karşı 30 yılı aşkın bir soykırım kampanyası yürüttü. Evet, Türkiye bu gerçeği reddediyor, ve tartışılmaz kanıtlara rağmen soykırımı tanımayı suç sayıyor. Evet, bu tarihsel adaletsizliği kabul etmek, hem Türkiye’nin azınlıklarına nasıl davrandığını hem de Ankara’nın komşu ülkelerdeki kurbanlarının torunlarıyla diplomatik ilişkilerini geliştirmek için vazgeçilmez.
Bununla birlikte, Türkiye var; ilişki sürdürmekten başka seçeneğimiz in olmadığı güçlü bir devlet, ve Atatürk 20. yüzyılın en önde gelen ulus ve devlet kurucularından biri olarak kalacak.
Mustafa Kemal, Türkiye’yi hem Türk olmayan azınlıklarının kemikleri, hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri üzerinde inşa etmek için Küçük Asya’nın Türklerini birleştirdi. Yenilmeden önce bile yapısı çözülmüş imparatorluktan Birinci Dünya Savaşı ardından geriye kalan, savaş kalıntılarını arayan yabancı ordular tarafından işgal edilmiş, çökmüş bir devletti.
Atatürk, Küçük Asya’dan Türk olmayan azınlıkların torunlarınca, atalarımızı kovan kişi olarak hatırlanıyor. Türk halkı ise Mustafa Kemal’i, 1920’de Sevres’te “Osmanlı İmparatorluğu”ndan geriye kalan topraklara müttefikler tarafından dayatılan, aşağılayıcı statükoyu tersine çevirdiği için kutluyor. 1923 Lozan Antlaşması ardından Atatürk, Türkiye’yi “Avrupa’nın hasta adamı” olmaktan kurtaran ve çökmüş olan bir devleti birkaç yıl içinde modern ve laik bir anayasal cumhuriyete dönüştüren, yaygın sosyal, politik, yasal ve kültürel reformları gerçekleştirdi.
Mustafa Kemal, Türkiye’nin eğitim ve hukuk sistemlerinden siyasi kurumlarına kadar her şeyi modernize etti. Daha önce Osmanlı İmparatorluğu’nda mutlak siyasi ve dini otoriteye sahip olan padişah sürgüne zorlandı. Egemenlik artık tek bir hükümdara değil, Türk ulusuna verildi. Yüzyıllar boyu süren konsolidasyona rağmen, ağırlıklı İslam devleti neredeyse bir gecede laikleştirildi. Geleneksel dini tarikatlar ve İslami öğrenme merkezleri laik devlet okulları ile değiştirildi. Daha önce Arap alfabesiyle yazılmış olan Türk alfabesi latin harflerine uygulandı.
Türkiye, İtalya’dan kopyalanan ceza kanunu ile olan İsviçre’ninkini temel alan bir medeni kanunu benimsedi; ticaret hukukunu modernize etti; Gregoryen takvimine ve Batı ölçüm sistemlerine geçti. Kadınlara Fransa, İtalya, Yunanistan ve Quebec’teki meslektaşlarından yıllar önce oy kullanma ve görev yapma hakkı verildi.
Singapur Başbakanı Lee Kuan Yew dışında, 20. yüzyılda hem ülkelerinin başarısına hem de uluslarının kimliğine bu kadar önemli katkıda bulunan başka çok az devlet kurucusu var. Bu nedenle Atatürk, dünya çapında, hem Türkler hem de Türk olmayan on milyonlarca insan tarafından saygı görüyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye’ye katkılarından dolayı Mustafa Kemal’e “Türklerin babası” anlamına gelen “Atatürk” soyadını veren bir yasa çıkardı. Pan-Arabist ülkeler onlarca yıl kendi “Atatürk”lerinin ortaya çıkmasını beklediler.
Mustafa Kemal’in onuruna inşa edilen anıtlar Türkiye’nin dört bir yanına dağıldı. Atatürk’e hakaret etmek bir ila beş yıl hapis cezası ile cezalandırılır.
Mustafa Kemal’in Türk halkı için anlamı ve Türkiye üzerindeki etkisi yadsınamaz. Atatürk’ü iptal etmek Türkleri aksi yönde ikna etmez. Bilakis, gerginliği şiddetlendirmesi ve Türkiye ile kurbanlarının torunları arasındaki mevcut uçurumu genişletmesi daha olasıdır.
Mustafa Kemal’e düşmanları tarafından da saygı duyuldu. Yunanistan başbakanı Eleftherios Venizelos kırk yıl boyunca —Birinci Yunan-Türk Savaşı, Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve İkinci Yunan-Türk Savaşı’nda— Osmanlı İmparatorluğu, Genç Türkler ve Türk Ulusal Hareketi’ne karşı savaşmıştı.
Yıllar sona Venizelos’un ünlü gözlemi şuydu: “Bir ulusun hayatında bu kadar radikal düzeyde, bu kadar kısa sürede değişiklikler yapılması çok nadirdir. Bu olağanüstü eylemleri gerçekleştirenler şüphesiz, kelimenin tam anlamıyla “büyük adam” niteliklerini kazanmışlardır. Bu nedenle Türkiye kendisiyle gurur duyabilir.”
Onlarca yıllık rekabetlerine rağmen Venizelos, 1934’te düşmanı Mustafa Kemal’i Nobel Barış Ödülü’ne de aday gösterdi. Bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Venizelos o zamanlar Atatürk’ü “iptal etmediyse”, Disney onu neredeyse bir asır sonra neden “iptal etsin”?
Kimileri tarafından tapılan ve kimileri tarafından hor görülen Mustafa Kemal, kutuplaştırıcı olsa da, sonuçta bir tarihsel figür olmaya devam ediyor. Türkiye, Disney’in diziyi yayından çekme kararına öfkeleniyor, Türk olmayan izleyiciler de, daha çok kaybederek, “Türklerin Atası” hakkında daha fazla bilgi edinme fırsatından mahrum bırakılıyor. Atatürk’ü anlamadan modern Türkiye’yi anlamak imkansızdır.
Ailesi Didim kökenli olan George Monastiriakos, Cenevre Güvenlik Politikaları Merkezi isimli düşünce kuruluşunda araştırma görevlisidir.
Kathimerini gazetesinde yayınlanan bu makale, FTP tarafından çevrildi.