Merkez bankası 24 Ağustos’ta rekor yüksek bir adımla 750 baz puan faiz artışı yaptı ve politika faizini %25’e taşıdı. Seçim sonrası süreçte banka başkanının değişmesi ile toplam faiz artışı da böylelikle 16,500 baz puana ulaştı. Sene başından bu yana dolar karşısında %45 değer kaybeden TL, TCMB’nin son adımı ile bir günde %6,6 değer kazandı.
Eylül 2021’de politika faizi %19, manşet TÜFE enflasyonu %19 ve TL/dolar 8,2 seviyesindeydi. 24 Ağustos 2023 itibarıyla TL/dolar 26,00, manşet TÜFE enflasyonu %85’ten %40’a gerilemesinin ardından yeniden %70’e yönelmiş durumda. Politika faizi de malum Eylül 2021’e kıyasla daha yüksek bir seviye olan %25’te.
Deneysel para politikasının ekmeğini yarattığı yalancı bahar havasıyla seçimi kazanarak yemiş ve bedelini de milyonlara seçim sonrası ödetmeye başlamış Cumhurbaşkanı açısından doğal olarak Nas söyleminden 180 derece çark etmesinde sorun yok. Sabit gelirle yaşayan milyonlar açısındansa, çok ağırlaşan yaşam şartları nedeniyle durum “elde var sıfır” bile değil.
Eylül 2021’de başlayan Haziran 2023’te seçim ardından son bulan faiz indirimlerinin
- hangi ekonomik gerekçelere dayandığı,
- faiz indirimleriyle tetiklenen anormal enflasyon artışı ile neden fakirleştirildiğimiz,
- merkez bankası net döviz rezervlerinin neden eksi 50 milyar dolara kadar tüketildiği,
- dövize endeksli mevduat olan Kur Korumalı Mevduat gibi bir ateşten gömleği 125 milyar dolar ölçeğinde neden giydirildiğimiz
- ve KKM sahibine Hazine’den aktarılan milyarlar elde veri iken seçim ardından bir de yeni tüketim vergileriyle neden iyice darboğaza itildiğimiz son derece haklı sorular.
Ancak Mayıs 2023 seçimlerinde Erdoğan’ın yeniden iktidarı kazanmasıyla bu soruları sorma, hesap isteme treni kaçtı. Bu işin hazmedilmesi zor “çirkin” tarafı.
Sabit gelirli için malum çöküntüyü yaratan, reel sektör ve finans sektörünü yüksek enflasyonla kör bırakan ekonomi politikalarını devreye sokanlar seçimin ardından tereyağından kıl çekercesine tam ters politikalarla yarattıkları canavarları dizginleme çabasındalar.
Bizlere mecburen düşen de hesap ödenmediği için kapatılmamış defterleri şimdilik bir yana koyarak atılan adımların sonunda bir başarı hikayesi ile taçlanıp taçlanamayacağını ölçmek. Konu para politikasıyla sınırlı olunca geride bırakılan dönemle kıyaslandığında çok net “iyiler” bulmak mümkün.
24 Ağustos’ta yapılan büyük faiz artışını sadece ufka bakarak değerlendirmek gerekli:
- Finans piyasalarında temkinli ve bekle-göre dayalı iyimser bir hava oluştu. Merkez bankası yeni Başkan Gaye Erkan eşliğinde haziran ve temmuz aylarında sırasıyla 650 baz puan ve 250 baz puan faiz artışları gerçekleştirdi. Temmuz’da çıkan yeni Enflasyon Raporu’nda sene sonu orta nokta TÜFE beklentisini %58 gibi daha gerçek bir seviyeye güncelledi. Bu adımlar arzu edilen sermaye girişlerini yaratmadı, hisse senedi tarafına giren sıcak para 2 milyar dolar civarında kaldı. Şeffaf olmayan müdahaleler eşliğinde TL değer kaybetmeye devam etti.
- Başkan yardımcısı olarak atanan üç isim ardından TCMB söylem ve eyleminde bir değişim olup olmayacağı merak konusuydu. Geçtiğimiz hafta sonu KKM yükünden kurtulmak için cılız da olsa ilk adım atıldı. KKM yükünün kabaca 100 milyar dolarlık kısmını oluşturan şirketler dışarıda bırakılarak bireysel KKM hesaplarındaki 15-20 milyar doları TL mevduata geçirmek için “niyet beyanı” bankalara yine düşük faizli tahvil alımı cezası ile yapıldı.
- Ardından TCMB’deki yeni takımın marifetiyle ağustos toplantısında faiz artışı 750 baz puanla beklenen 250 baz puanın çok üzerine taşındı. Buna rağmen %25 politika faizi %65-70 civarı 2023 sonu enflasyon seviyesiyle mücadele etmeye yeterli değil.
- Son PPK faiz kararı metni basit, anlaşılır ve ekonomik gerçeklere uygundu. 2023’ün ilerleyen aylarında enflasyonun Enflasyon Raporu’nda beklenen üst sınıra doğru %62’ye yükseleceği belirtildi. Kısa vadede enflasyonu yükseltecek nedenler güçlü iç talep, ücret ve kur kaynaklı maliyet yönlü baskılar, hizmetler enflasyonundaki katılık, vergi artışları, petrol fiyatları ve bozulan beklentiler olarak gerçekçi sıralandı.
- Faiz artışı kadar önemli şekilde, faiz artışlarının devam edeceği, yanında miktarsal sıkılaştırma önlemlerinin artacağı ve KKM’den çıkışı sağlayacak sadeleştirme adımlarının devam edeceği vurgulandı. Ağustos PPK’sında politika faizinin %25’e taşınması ve daha da artırılacağının ilanı ile Cumhurbaşkanı’nın koyduğu iddia edilen %25 faiz artışı sınırının aşılacağı resmen ilan edilmekte. Bu durum merkez bankasının elinin daha özgür olacağı yorumlarını artıracak, enflasyonla mücadelenin ciddileştiği düşüncesini besleyecek, yabancı sermaye sahipleri açısından olumlu değerlendirilecek ve TL üzerinde kısmen olumlu etki yaratacak.
PPK metni içinde 2024 sonu enflasyonun en son temmuz Enflasyon Raporu’ndaki %33 seviyesi ile uyumlu olacağına yapılan vurgu eşliğinde işin belirsizlikler ve kötü yanına geçmekteyiz.
Merkez bankası faiz artışına devam edeceğini belirtmekle birlikte zirve faizin nerede olacağı konusunda beklenti seviyesi koymuyor. Örneğin, reel faiz sözü vermiyor.
Varsayımlarda bulunmak gerekiyor.
2024 sonu beklenen %33 enflasyona yapılan vurguya bakarak politika faizinin önümüzdeki birkaç ayda %25’ten %35 civarına çekilmesini beklemek mantıklı görünüyor. Ancak politika faizinin %35’e çıkarılıp, 12 ay vadede “reel faiz” hedeflenmesi dahi faiz seviyesinin yetersiz kalma riskini taşımakta. Keza 2024 sonu enflasyonun %33’e gerileyeceğine inanmak kolay değil, %40-45 seviyesi daha makul bir beklenti olarak görülüyor.
PPK metninde faiz artışı ile birlikte kredi faizi limiti 1,8X tavanı değiştirtilmiş değil. Yine bir hafta sonu gece yarısı kararnamesi ile gelebilir elbette ama şimdilik bir işaret o yönde yok. Bu da resmi kredi faizinin yerel seçim öncesi fazla yükselmesinin istenmediğini düşündürüyor. Kredi faizi yükselmezse de mevduat faizindeki artışın %40-45 seviyesini aşarak TL’nin gerçekten cazip hâle dönüşmesi mümkün değil. Hatırlatmak gerekli: Toplam mevduatların içinde döviz ve dövize endeksli mevduatın toplam payı %68’de.
Bir de tabii her daim güven sorunu var. Yeniden hayat bulan olumlu havaya rağmen Erdoğan’ın faiz artışlarına %25’ten öteye devam edilmesi hâlinde ne zaman, nasıl bir tepki vereceği de tedirginliği diri tutan bir merak konusu olmaya devam edecek.
Sene sonu TÜFE enflasyonun devam eden dinamikler eşliğinde %70 civarında, TL/doların da en az 30,00 civarında olması halen en makul beklenti olarak görünüyor.
İç talep eksiye dönmeden, inandırıcı bir 12 aylık enflasyon hedefine göre minimum düzeyde de olsa reel faiz verilmeden, dış ticaret açığı ve dış borç servisi veri iken ve tabi enflasyon yükselme eğilimindeyken TL’nin değer kazanmaya başlaması gerçekçi değil doğal olarak.
Şok 750 baz puan faiz artışının KKM-bireysel hesaplarda kabaca biriken 15-20 milyar doların düz TL mevduata kaydırılması için arzu edilen çözülmeye bir araç olması da hesaplanmış gibi. Keza, bir yandan hafta sonu açıklandığı şekliyle bankalara uygulanacak cezai önlemler var. Bir yandan bireysel KKM sahibinin önümüzdeki haftalarda KKM vadeleri geldiğinde TL’yi değer kaybetmemiş- hatta %1-2 değer kazanmış olarak görmesi hali olacak.
TCMB eliyle mevduat faizlerinde teşvik edilen faiz artışları, bankalara yaptırımlar ve TL’de kısmi değer artışı KKM-bireyselden düz TL mevduata önümüzdeki haftalarda birkaç milyar dolarlık geçiş yaratabilir.
KKM’den gerçekten kurtulmak ise enflasyonu düşürmede kayda değer bir yol alınması ve TL’de istikrar sağlanması ile mümkün.
Şimdilik ufukta görünmüyor.
Bu yazı Politikyol‘dan alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.