Gündemdeki “sivil anayasa” tartışmasının biri kısa vadeli, diğeri uzun vadeli olmak üzere iki amaç taşıdığını düşünüyorum.
Kısa vade için kullanacağımız kavram “Bonapartist Anayasacılık” olabilir.
Bu kavram, Napolyon Bonapart’ın a) kendi güdümündeki bir heyete hazırlattığı Anayasa’yı, b) etraflı biçimde tartıştırmadan ve muhalefet edilmesine olanak tanımadan, c) halkın hoşuna gidecek türden bazı makyaj yükümlerle, d) toplumu evet-hayır ikilemine hapsederek oylatması esasına dayanır.
Güven krizi yaşayan iktidarlar ve kişiler, bu türden manipülatif yollarla meşruluk devşirirler.
Kürtaj yasağı, ölüm cezası, din istismarı, homofobi vb. türden, toplumun geri bilincine dönük konular bu türden oylamalarda iş görür. Önümüzdeki süreçte bunu göreceğiz.
Uzun vade için kullanacağımız kavram “Karşı-İnkılap” olabilir.
Biliyorsunuz “ıslahat”, bir düzeni değiştirmeden, düzen içinde değişiklikler yapmayı ifade eder. Buna “reform” diyebiliriz.
Biliyorsunuz “ihtilal”, bir yönetimi, güç kullanarak alaşağı etmek ve iktidarı ele geçirmeyi ifade eder. Buna “politik devrim” diyebiliriz.
Bunlardan başka, bir de “inkılap” kavramı vardır. Bu kavram “ıslahat”tan, köklü kopuş niteliği uyarınca ayrılır. İhtilalden ise anlık olmayıp sürece yayılmasıyla ve toplumsal yapıda köklü değişiklikler getirmesiyle ayrılır. Ben buna “sosyal devrim” demeyi yeğliyorum.
“Türk İnkılabı” dediğimiz süreç, 1908’den başlayıp 1923 ve sonrasına kadar uzanır kanımca. İhtilal (politik devrim) anının zirvesi, hiç kuşku yok ki 29 Ekim 1923’tür.
Bu inkılapların bazıları birer kanunla düzenlenmiş ve Anayasa’da (md. 174) da sayılmıştır.
Örnek olsun:
- Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birlik) Kanunu, eğitimde dinsel/dinsel olmayan biçimindeki çokluğu kaldırmış, tekil ve laik bir eğitim getirmiştir. Bugün zorunlu din dersleri, imam-hatipler, karma eğitimin sonlanması tartışmaları vs. ile eğitim inkılabının altı oyulmuştur.
- Medeni Kanun, özellikle imam nikâhına karşı resmî nikah kurumu ile aile yapısına dönük sosyal bir devrim getirmiştir. Kadınların aile içinde güvencesiz kalmasına veya çocukların evlendirilmesinin imam nikâhı adı altında meşrulaştırmasına karşı işlev gören bu kanunun altı, resmî nikahsız dinsel evliliğin yasallaşması, imamların resmî nikah kıyabilmesi, çocuk istismarcılarının çocukla evlenmesi hâlinde cezasız kalması vb. uygulamalarla oyulmuştur.
- Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun, cemaatlerin olağan hâle getirilmesi ve devlet kadrolarının ve ihalelerin bu yapılar arasında paylaştırılması vb. türden pratiklerle adeta tasfiye edilmiştir.
Bu ve benzeri türden örnekler, inkılapların imha edildiğini, dolayısıyla aslında bir “karşı-inkılap” sürecinin yaşandığını gösteriyor.
Her devrimci “an” gibi, karşı-devrimci anlarda da aktörler “kurucu iktidar” iddialarıyla sahneye çıkar.
Şu anda sürdürülen “sivil anayasa” tartışması, sıradan bir reform/ıslahat arayışının ötesinde artık bir karşı-devrimci/karşı-inkılapçı atılımın adını koyma girişimidir.
___
Bu yazı, Şirin’in X hesabındaki paylaşımından alındı.
Doç Tolga Şirin Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Anayasa Hukuku dersleri vermekte.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.