Türkiye bugün bir kez daha azgın enflasyonun tahripkâr etkilerinin ekonomiyi çıkmaza sürüklediği ve toplumun ahlakını bozduğu bir ortamda kendisine bir çıkış yolu arıyor. Ben 1981 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde ekonomi sayfası editörü olarak göreve başladığım günden itibaren Türkiye’de yaşanan bütün krizleri yakından izlemiş ve izlenimlerini kitaplaştırmış bir gazete yazarı olarak, Türkiye’nin enflasyon vebasından kurtulmadan istikrarlı bir ekonomiye kavuşmasının olanaksız olduğunu düşünüyorum.
Kronik enflasyon, ekonomiyi çıkmazlara sürüklemenin ötesinde toplumun ahlâkını bozan bir hastalık. 14 Eylül 2022’de Dünya Gazetesi’nde yayınlanan yazımda halen de sürmekte olan kaotik durumu şöyle anlatmıştım:
“Bugün Türkiye’de ülke parasının hızla değer kaybederek paranın işlevlerini yapamaz hale geldiği bir ortamda, her alanda bir fiyat anarşisinin yaşanması ve bundan yararlananlar olması hiç şaşırtıcı değil. Türkiye şu anda bu kaotik anarşiyi yaşıyor, herkes sattığı ürüne kafasına göre bir fiyat koyuyor.
Panik halindeki tüketici önemsediği bir ürünü, bir zam daha yemeden almak için bir yerine iki tane alıyor. Bunu gören dükkân sahibi de ürüne bir zam daha yapıyor. Bu işi hiç sıkılmadan, güle oynaya yapanlarla aram açılacak bu gidişle çünkü artık onlarla aynı gemide olmadığımı hissetmeye başladım. Dükkân sahiplerinin her gün fiyat artırma özgürlüğü varsa benim de bunu ahlaki bir sorun addedip onlardan uzaklaşma özgürlüğüm var her halde.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın planı her şeyi göze alarak ve her kesime bir şeyler dağıtarak ekonomideki canlılık görüntüsünü önümüzdeki seçime kadar korumak. Türkiye’nin yarım yüzyıllık enflasyon hikâyesi de ne yazık ki hep böyle maceralarla dolu. Toplumun enflasyonla yaşamaya alışması ve enflasyona karşı tepkisinin yetersiz kalması da bu oyunun kriz noktasına kadar sürmesine olanak tanıyor.
Türkiye bir kez daha enflasyonu ciddiye almamanın ve Türk lirasını rezil etmenin çok boyutlu bedelini ödemeye hazırlanırken Batı’nın gelişmiş ülkelerinde ise bir enflasyon paniği yaşanıyor. Alarm veren enflasyonu frenlemek için faizleri yükseltmek zorunda kalan ABD Merkez Bankası’nı (FED) Avrupa Merkez Bankası(AMB) de izledi.
Batı toplumları başını alıp giden enflasyonun ekonomik, toplumsal ve siyasi maliyeti konusunda yaşadıkları acılı deneylerden sonra enflasyondaki yükselişleri çok önemsiyor ve hemen önlem alma telaşına kapılıyor.
Son yılarda başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere enflasyonun ne kadar büyük bir tehdit olduğunun farkında olan ülkelerde, gereğinde ekonomideki yavaşlamayı ve işsizlikteki artışı göze alarak faizlerin yükseltilmesi, enflasyonun tahripkâr etkisinin ne kadar önemsendiğini gösteriyor.
Gelişmiş toplumlarda hükümetler bu önlemleri çekinmeden alabiliyor çünkü o toplumlarda enflasyonun ne kadar tahripkâr bir illet olduğunu herkes biliyor ve bu nedenle alınan önlemleri destekliyor. Gelişmiş toplumlarda iktidarın seçim kazanmak için enflasyonu körükleyecek adımlar atması ve fiyat anarşisine göz yumması bu nedenle olanaksız.
Türkiye’de ise bu toplumsal bilinç oluşmuş değil ne yazık ki. Tersine 1970’lerden itibaren yüksek enflasyonla yaşamak adeta bir hayat tarzı haline gelmiş durumda ülkemizde. Halkımız cebinde bol sıfırlı paralarla dolaşmaya, milyonlarla, milyarlarla konuşmaya alışmış durumda. Bu kısır döngüyü kırmak için çaba harcayan siyasetçiler de başarılı olamadı ne yazık ki.
Bunun en çarpıcı örneği Turgut Özal döneminde yaşandı. Özal 1983 yılında Anavatan Partisi’ni kurarken “Ortadirek” diye tanımladığı geniş toplum kesiminin oyunu almak için enflasyonun kökünü kazıyacağını ve ekonomiyi kalıcı istikrara kavuşturacağını vadetmiş ve Anavatan Partisi(ANAP) beklenmedik şekilde seçimi kazanmıştı. Özal iktidara geldi ama sözünü tutamadı, tersine askeri yönetimden devralınan enflasyon %30’lardaki enflasyon ANAP iktidarı döneminde %75’e kadar tırmandı.
Enflasyonun başını alıp gittiği ortamda, hele devletin desteği de arkanızdaysa çok iyi para kazanmak, voli vurmak da mümkün tabii. Dövize endekslenmiş kar garantili ihaleleri kapmak, devlet bankalarının ucuz kredilerinden yararlanarak yatırım yapmak, konut fiyatlarını tırmandıran yabancıların talebini karşılamak, bazı piyasalarda oluşan darboğazlardan yararlanarak fahiş fiyatlar talep etmek mümkün.
İktidarın seçim dönemlerinde yaptığı ücret zamlarıyla avuttuğu geniş kesimin hayat standardı sürekli gerilerken durumdan vazife çıkartan şirketlerin rekor karlar elde etmesi de mümkün.
Mümkün olmayan şey bu koşullarda Türkiye ekonomisinin istikrara kavuşması ve toplumun refahını artıracak bir yola girmesi. Bunun önkoşulu ise Türkiye’yi enflasyon lobisinin oyuncağı olmaktan kurtaracak bir anlayışın hâkim olması.
____
Bu yazı ekonomim.com sitesinden alındı.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.