Kimlikçi siyaset, bir kimliği öne çıkarıp siyaseti o kimlik üzerine kurmak ve onu bir avantaja çevirmek, üstünlük taslamak; eğer söz konusu bir seçimse, aidiyetine yaslanıp oy almaya çalışmak ya da aksine, muhatabın/rakibin kimliği hatırlatıp altını sık aralıklarla ve kalınca çizerek ona oy verilmesini engellemektir ve ayrımcı bir tutumdur, vahimdir. Bir insanın kimliğini özgürce dile getirmesi ve etnik-dini kimliğiyle endişe duymadan yaşaması, eşit yurttaşlık talep etmesi ise kimlikçi siyaset değildir.
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, kısacık bir videoyla malumu ilan edip Alevi olduğunu söyledi ve inancının yaşamında tuttuğu yeri tanımladı, az ve öz sözcükle, içten, dürüst bir üslupla. Dünya âleme neyin önemli olduğunu hatırlattı. Bunu, mezhepçiliğin güçlü olduğu ve muhtelif kimliklerin pervasızca aleyhe kullanılabildiği bir ülkede yaptı. Gözlerim dolarak, büyük bir memnuniyetle, onur duyarak dinledim Kılıçdaroğlu’nun güzel, anlamlı konuşmasını. Uzun süredir hiçbir konuşma ve tavır, bu denli iyi hissettirmemişti.
Kılıçdaroğlu, nicedir yapması gerekeni yaptı. Sonunda, kimlikçiliğin ne olmadığını sergiledi. Türkiye siyaset tarihinin en önemli, kritik, dönüştürücü ve ahlaklı konuşmalarından biriydi.
Hırka-i Şerif’te doğmuş, Eyüp-Taşlıtarla’nın yoksul kenar mahallelerinde dindar insanlar arasında büyümüş; gerek içten dindarlığın değerini, gerekse mezhepçiliğin ve eşitlik özleminin anlamlarını yaşayarak kavramış bir yurttaş olarak, Kemal Kılıçdaroğlu’nu bu tarihi konuşması nedeniyle yürekten kutlarım. Oyumu Kılıçdaroğlu’na gönül rahatlığıyla vereceğim. Helal olsun.
Bu yazı Diken‘den alınmıştır.