İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun söyleminden başlayalım… 14 Mayıs seçimlerini, 15 temmuz darbe girişimine benzetti ve “siyasi bir darbe girişimidir” dedi. Bu söylemden ne anlamak lazım, Erdoğan kaybederse korkmalı mıyız?
Bu tür kutuplaşmış toplumlarda siyasetçilerin kutuplaştıran bir söylem kullanması şaşırtıcı değil. “Biz ve onlar” ayrımına dayanan, “biz”in üstünlüğünü vurgulayan, onların kötülüğünü söyleyen bir söylem çok tanıdık bir söylem.
Popülist siyasetin de unsurları var. Popülist siyasette biz onlardan üstün olmakla kalmıyoruz, bir de gerçek halk oluyoruz. Popülist siyaset gerçek halkın iradesine karşı diğerlerinin iradesini ortaya koyuyor.
Popülist siyasetçiler kendi iradelerini halkın iradesi olarak sunuyorlar. Burada da benim gördüğüm halkın temsilcisi bir lider var, ondan iktidarını almak isteyen birileri var.
Eğer orası halksa onlar değil. Onun için de her türlü araca başvuruyor. Ama öte yandan bu söylemin ikna ediciliği var.
Örneğin, Amerika’da Trump’ın “seçimi çaldılar” tartışması, bir grup fanatik tarafından kongre binasına yapılan saldırı gibi olaylarla sonuçlandı.
Burada da (bizde) kendi tabanına seslenen bir söylem var. Popülist söylem olarak beni çok şaşırtmadı. Kutuplaşmış siyasetin tezahürü olarak okumak lazım bunları.
Anket şirketleri enflasyonu söz konusu. Bunların hem kendisinde, hem de yansıttığı verilerde toksik bir tablo var. Sizce bu tablo neden böyle ve 14 Mayıs itibariyle siz ne görüyorsunuz?
Toksik doğru bir kavram. Ben uzun süredir alandayım. Daha önce duymadığım anket şirketi isimleri duyuyorum. Seçime yönelik kamu araştırmaları bir tür kamusal hizmettir. Dolayısıyla regüle edilmesi, kurallara bağlanması gerek. 1994 ve 2002 seçimlerinde birçok manipülatif şirket, aslında olmayan sonuçları yayınladılar ve ülkenin kaderini değiştirdiler.
Anket sonuçlarını belli bir tarihten önce yayınlamak için belli kriterlere uymanız gerekiyor.
En az 45 şirket olduğu söyleniyor…
Birçoğu anket şirketi. “Anketör organize etme” şirketi. Yani araştırma şirketi değiller. Hele siyasi araştırmalar konusunda donanımları hiç yok.
Anket sonuçlarına göre karar değiştirmeler çok ciddi sorunlara yol açabilir. Burada, bizde çok ciddi bir kaos var. Üzücü bir kaos bu.
İtibarlı şirketlerin çoğu işe girmiyor. Yerine, partilere çalışan arkadaşlar sonuç açıklıyor. Bu etik bir tavır değil. O partiye çalıştığını belirtmesi gerek ama söylemiyor.
Anket sonuçlarını siyasal stratejist gibi açıklıyorlar, o ise çok farklı bir durum. Kötü bilgi iyi bilgiyi kovmuş durumda. Türkiye’de niteliksizleşmenin geldiği nokta bu.
Bir de sosyal medya var. Sosyal medyada çok kolay ünlü olabiliyorsunuz. Ünlü olmanın altında ne bir emek, ne bir çalışma var. Çok büyük bir bilgi kirliliği var ve seçmen bu bilgi kirliliği içerisinde yolunu bulmaya çalışıyor.
Çok stratejik kararlar söz konusu… Memleket Partisi’ne oy verip vermemek mesela çok stratejik bir karar. TİP ile HDP arasındaki tartışma mesela…
Simülasyonla iş yapmak artık mümkün değil. Bu, Türkiye tarihinde benim gördüğüm en kirli seçimler. 1994 seçimleri bile daha temizdi.
Anket şirketleri partizanlaştı, ünlü olmak çok kolaylaştı, bu işi doğru yapan bir medya kalmadı.
Peki bir resim göremiyor musunuz?
Bizim gördüğümüz Türkiye kutuplaşmış bir ülke. Bunun anlamı, oylar bölünüyor. 40-40-10 şeklinde bölünüyor. Bunu bozan ise yeni gelen seçmen oluyor.
Dört milyon kadar yeni seçmen var. Eskiden olduğu gibi bu yeni seçmen ebeveynleri gibi davransaydı bloklar bozulmazdı. Acaba farklı mı davranıyorlar, dengeyi bozabilirler mi?
İkincisi ekonominin durumu. İktidar bloğu eylül ayına kadar ekonomik sebeplerle oy kaybetti, daha sonra yine ekonomik sebeplerle oy kazandı.
Bir de 10 puanlık bir Kürt siyaseti var. Kürt siyaseti bloklardan birine desteğini açıkladı. Normal şartlar altında oyun burada biter, ama o yeni gelenlerin ne yapacağını bilmiyoruz. Normal durumda Millet İttifakı ve HDP’nin seçimi ilk turda kazanması lazım, ama ortada belirsiz bir durum var.
Bu yeni gelen seçmeni nasıl tarif etmek lazım? Ne istiyorlar, nerede tıkanmış durumdalar, neden kararsızlar?
Yüzde 60’ı ebeveynleri gibi oy kullanacak.
Evde aldığınız eğitim kaderci bir şekilde Türkiye’de kime oy vereceğinizi iyi-kötü belirliyor. Türkiye’deki gençlerle ilgili en önemli sorun, umutsuzluk ve mutsuzluk hali.
Bizim konuştuğumuz gençlerin hayattan memnuniyeti yüzde 70’ten yüzde 45’e düşmüş. Bu 2017’den bu yana düşmekte.
Umutsuzluğa kapılmışlar. Peki neden umutsuz ve mutsuzlar? Türkiye’de gençler maddi açıdan erimiş durumda. Maddi açıdan gerilemek de sadece eline geçen paranın azalması değil. Hakettiğini düşündüğü paranın altında kalması.
Çok ciddi bir genç işsizliği varken, bu son iki yılda toparlamış, ama işsiz sayısı azalmamış. Türkiye’de çok ciddi işsiz sayısı var.
Pandemide bazı öğrenciler öğrenciliği bıraktı ve öğrenciliğe geri dönmediler. Dönen de ya işsiz, ya da “ev genci”.
Genç işsizliği ağır bir mesele. Türkiye’de gençler geleneksel siyasete katılmıyorlar. Aynı zamanda gençler bizim görmeye alışkın olmadığımız konvansiyonel, yani boykot, işgal gibi eylemlere de katılmıyorlar.
Bütün dünyada gençler sokaktaydı, adalet istiyorlardı ama Türkiye’de bu da yok.
Katılmıyorlar mı katılamıyorlar mı?
İki taraflı. 1990’da katılmak yasaktı ama şimdi artık böyle bir şey yok. Bir öğrenci siyasi partiye üye olabilir. Yasal engeller kalktı, ama kültürel engeller kalkmadı. Siyaset hala tü-kaka. Ebeveynler çocuklarının siyaset yapmasını istemiyor. Katılacağınız siyaset de pek keyifli bir siyaset değil. Kendi siyasetçilerimiz ne kadar heyecan veriyor ki?
Peki muhalefet ne kadar dokunabiliyor gençlere? Selahattin Demirtaş ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun gençlere hitap eden mesajları ne kadar etkili? Bir de Muharrem İnce meselesi var…
Demirtaş sahici bir siyasetçi ve gençlere hitap edebilen bir tarzı var.
Buradaki en önemli şey sahicilik. Sahici mi davranıyorsunuz, yapay mı davranıyorsunuz? Muharrem İnce üzerinde düşünülmesi gereken bir oy oranına sahip olacak mı? Ulaşsın ki üzerinde düşünelim. Söyleminde çok ahım şahım bir tutarlılık yok. Bizdeki İnce hareketi tek kişilik. Ama sahici gözüküyor. Bence sahiciliği cezbediyor.
Parmak sallayarak konuşmamak gerekiyor. Mesela, Millet İttifakı’nın gençlik politikaları tek bir gence sorulmuş mu?
Bu seçimlerin sonucu etkileyecek en önemli üç faktör nedir?
Birincisi ekonomi. Ekonominin her hali. İkincisi gençlerin oyları. İkinci tura kalacaksa genç oylar nedeniyle kalacak. Veriler, Muharrem İnce’nin popülaritesinin ortalamadan daha yüksek olduğunu gösteriyor. Benim beklentim gençler sandığa gitmemesiydi. Ama sandığa giderlerse ikinci tura kalabilir.
Üçüncüsü ise kimlik politikaları. Türkiye’de ne oluyorsa kimlik politikalarından oluyor. Başörtüsü de, alkol de.. hepsi kimlik politikaları.