Hiçbir siyasi partinin üyesi olmayan sıradan bir avukatım ben. Geçmişimde bir yerlerde partinize üye olmuşluğum vardı, ama “gördüğüm lüzum üzerine” istifa ettim ve sizi temin ederim benim “gördüğüm lüzum” bazı gerekçeleri kendine siper edip kimbilir hangi yollara savrulanların gördüğü ile aynı “lüzum” değil.
Onlarla aynı şeyi görmemiz ve/veya gördüğümüzü olduğu gibi yüksek sesle söyleyebilmemiz zaten mümkün olamaz, kahrımdan ölürüm aksi halde.
Gündelik siyasete dair hiçbir arzum yok, hiç olmadı. Aday adayı olmak için başvuru süreleri geçtikten ve adaylar da aday olmak içinde ukte kalanlar da kesinleştikten sonra, bu yazıyı yazmamın sebebi, insan nefsinin sorgulanmasına dair gölgelerden haz etmediğimdendir.
Yani karşınızda bir avukat ve bir vatandaş olarak duruyorum. Bu kadarım.
Zaten ben bu milletvekilliği işini anlamış değilim. Yani millet bensem, vekilim neden benden daha önemli olsun? Hele ki avukatlık yapıyorum, vekillik ne diye bundan daha kıymetli olsun?
Anlayacağınız iyiyim böyle…
Her şeyi bilen (!) duayen (!) abiler gibi size akıl verecek değilim, ne haddime. Zaten köşkteki şahsi giderlerinizi maaşınızdan karşılayacağınızdan, elektrik faturanızın veya bol selam ve sevgi söylenesi Selvi Hanımın elbiselerinin benim cebimden ödenmeyeceğinden emin olmasam ne diye size oy vereyim, değil mi?
Benim derdim başka Kemal Bey. Benim derdim, siyasetin karanlık ve pis dehlizlerinden bir umut ışığı çıkarmaya dair samimiyetini asla sorgulamadığım niyetinize rağmen sizinle aramıza girebilmesi muhtemel başka niyetler.
Zaten samimiyeti tarih sorgular, onun işi o.
Bu coğrafyada gerçek bir yargı hiç olmadı malumunuz. Bazı dönemlerde varmış gibi yapanlara umarım siz de en azından içinizden gülüyorsunuzdur.
Bu coğrafyada bir adalet ahlakı da hiç olmadı. Bu coğrafya ötekileştirmeyi, düşmanlaştırmayı çok seven ikiyüzlü bir ahlakçılığın rüzgarında savrulup durdu, hala da öyle.
Annesinin cesedini buzlukta sakladığı Cemile ile, Meriç sularına annesinin elinden kayıp giden Nursena’yı birbirinden ayırmayacağınıza inandığım için yazıyorum bunları. Yoksa gider oyumu verir, akşam da televizyonun karşısında çekirdek çitlerim.
Seçimden sonra da bir hayat bulurum kendime, yarım asrı demokrasi cennetinde devirmiş değilim sonuçta, yaşar giderim.
Ama her dönem, iktidarını korumak adına hukuku bir silaha çevirenlerle iktidarın diliyle muhalifçilik oynayanların, beğenmedikleri herkesi bu ortaklığın pençeleriyle parçalamaya çalışmaktan hiç utanmamaları o kadar tiksindiriyor ki beni, bu tiksinti kendime biçtiğim hayatı yırtıyor her yerinden. Susamıyorum.
O kadar çok yalan söyleniyor ki Kemal Bey, size bazı doğruları nasıl ulaştırabileceğimi hiç bilmiyorum. Siyasi bir kuşatmanın size ulaşmayı, benim değil ama bazı gerçeklerin size ulaşmasını engelleyeceğini bilecek kadar büyüdüm.
Partinize mensup ya da ittifak ortağınız bazı kimselerin televizyonlarda ona buna “FETÖ’cü/bölücü/darbeci” diye bağırışlarının sesimi bastırabileceğini öngörüyorum. Siyaseti sevmesem de bilirim. İş menfaatlere gelince insanların ne kadar alçalabileceğini de yaşadım, gördüm. Siz benden bile iyi bilirsiniz eminim.
Biliyor musunuz, ben en çok haksızlığa ağlarım. Sağcılara zimmetli olduğundan olsa gerek sosyal demokratların ve solcuların pek dikkat etmediği Necip Fazıl’ın, Reis Bey adlı nefis eserindeki karakter şöyle der merhametsiz Ağır Ceza Reisine “Ağlayabilseydiniz anlardınız.”
Siz ağlayabilen birine benziyorsunuz Kemal Bey, erkekliğin anlamsız tuzaklarına düşmeyenlerdensiniz sanki. Haksızlık ağlatır, insan anladığı şeye ağlar çünkü.
Bir avukat olarak çaresizliğin haksızlığına çok tanık oldum ben. Tek tek anlatabilsem keşke, dinler miydiniz anlatsam Kemal Bey? Yıllardır her hafta hapishane kapısından girdiğimde, oradakilerin değil, benim çaresizliğimin yine onlar tarafından tesellisindeki acıyı anlatabilsem dinler miydiniz?
Meslektaşlarım hapiste, dostlarım hapiste, müvekkillerim hapiste…
Her biri başka bir mahalleden; kimini mahallenin ağır abisi, kimini mahallenin deli teyzesi , kimini haşarı çocuğu, kimini herkesin sevgili ablası sayın. Ama her biri ayrı ayrı haksızlıkla, hukuksuzlukla hayatlarından çalınan yılları diziyorlar inci dizer gibi.
Kendi başına gelmedikçe başkasının yaşadığı hukuksuzluktan bihaber olan hatta o hukuksuzlukları çılgınca alkışlayan, meşru teröristi ile makul suçlusuna maydanoz dikeni batsa ortalığı ayağa kaldırıp, ötekinin plastik sandalyedeki ölüsünü görmezden gelenler tanımazlar onları.
Adalet çığlığıyla bedenini ölüme yatıran Dersim’li dünya güzeli bir kadının türkü söyleyen sesini de duyamadılar.
“Hapishaneleri ziyaretleriyle şereflendiren bazıları partinize mensup milletvekillerine sorun inanmazsınız” diyeceğim ama, hapishanelerin de sosyetesi vardır Kemal Bey, hapishanelerde bile mahpusun ötekisi vardır.
Kimse kimsenin umurunda bile değil Kemal Bey.
Sizin umurunuzda olacaklar mı ?
İyilikle de olsa yargıya karışmayacak, yargıya dair cümle dahi kurmayacak bir cumhurbaşkanı olmanızı isterim ben ama hukukun herkese eşit uygulanacağının, yaftaların sökülüp atılacağının, “öteki” sayılana da hukuk uygulanacağının teminatı olacak mısınız?
Sizi kendi kutsallarının arkasında kurdukları pis tezgahlara çekmeye çalışanlara en yakınınız dahi olsa direnip sadece gerçeği duymaya hazır olacak mısınız?
Üstünde tepinilen “kumpas”larla sahiden kurulan kumpasları ayırmaya cesaret edecek misiniz?
Bazı kimselerin demokrasi çığırtkanlığının altında yatan kendi faşizm özlemlerindeki şehvetin gerçekleri perdeleme çabasını göstermek isteyenleri dinleyecek misiniz?
Buydu derdim aslında, bu soruları sormuş olmakla hafifleyecektim biraz.
Ama sorular daha da ağırlaştırıyor insanı, bilir misiniz ?
Sizinle siyasette olmasa da Adalet Yürüyüşü’nde yan yana yürümüşlüğüm var, gördüm kararlılığınızı.
Şimdi demokrasi yürüyüşünde “kutsallara” ayağınız takılsa bile sonuna kadar gidecek misiniz?
Kimin ötekisi ise bir diğerinin kutsalını onun üstünde sınamasına engel olacak mısınız?
“Hepimizin cumhurbaşkanı” olacaksınız, öyle söylüyorsunuz. İnanıyorum size.
Peki, hepimizin ötekisi olacak mısınız Kemal Bey?
Yolunuz açık olsun…
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.