Türkiye’de seçmenler 14 Mayıs’ta sandık başına gittiklerinde cumhurbaşkanı ve parlamento için oy kullanacak. Ama aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik balonunu kimin yöneteceğine de karar vermiş olacaklar. Ve kazanan kim olursa olsun, hangi politikaları seçerse seçsin, bu balonun yere çakılışını izleme talihsizliğini de yaşayacak.
Erdoğan yönetimindeki Türk ekonomisi, seçim günü öncesinde cömert hükümet harcamaları ve yükselen enflasyon karşısında faiz oranlarını düşük tutarak geleneksel akla fikre meydan okuyan bir para politikası ile sorumsuzca şişirilmiş durumda.
Sonuç, balon bir ekonomi. Türkiye görünürde etkileyici ekonomik büyüme oranlarıyla yüksekten uçmaya devam ediyor, çünkü faiz oranları düşük, ve hükümet harcamaları tüketim ile inşaatı pompalıyor.
Ancak liranın değeri iki yıl önce dolar karşısında 7,5 iken bugün 19,5’e düşerek yarı yarıya azaldı ve daha da kötüye gitti. Bunun sonucunda enflasyon 2016’dan bu yana çift haneli rakamlarda seyrediyor (bağımsız ekonomistler şu anda bunun iki katından fazla veya yüzde 100’ün üzerinde olduğunu söylüyor). Türkiye, geçtiğimiz 12 ay içinde GSYH’nin yüzde 6’sına ulaşan, kalıcı ve nihayetinde sürdürülemez bir cari açık vermekte.
Erdoğan, ekonomi balonunu havada tutmak için Körfez ve Rusya’dan gelen nakit akışına bel bağlamış durumda. Ancak kolay parayla doldurulmuş bir ekonomik balon, helyumla doldurulmuş gerçek bir balondan farklı değildir: Şişirmeye devam ederseniz, sonunda patlar. Öte yandan, helyumu boşaltırsanız yere çakılır.
Türkiye’nin önümüzdeki aylarda karşı karşıya kalacağı iki seçenek aslında bunlar.
Seçmenlerin en büyük endişesinin ekonominin durumla ilgili olduğunu olduğunu gösteren anketler göz önüne alındığında, bu seçim Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki Altılı İttifak için çantada keklik olmalı. Zira Türkiye’nin ekonomik sorunlarının çoğu, ekonomistlerin uyarılarına ve başarısız olduklarına dair çarpıcı kanıtlara rağmen Erdoğan’ın uyguladığı politikaların sonucuydu.
Yine de Kılıçdaroğlu’nun seçimleri çantada keklik gördüğü kesin değil, ve kazansa bile uygulanabilir bir parlamento çoğunluğuna sahip olamayabilir.
Anketler ne Kılıçdaroğlu’nun ne de Erdoğan’ın 14 Mayıs’taki ilk turda oyların yarısından fazlasını alacağını gösteriyor. İkinci turda ise anketler başa baş bir yarış olacağı konusunda fikir birliği var.
Erdoğan seçmenlere enflasyonu tek haneli rakamlara indirecek politika değişiklikleri sözü verdi. Ancak Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarda kalırsa, ekonomistler Cumhurbaşkanı’nın yatırımları teşvik etmek için düşük faiz oranlarını ve liranın daha da zayıflamasını önlemek için döviz piyasasına müdahaleyi içeren “Yeni Ekonomi Modeli “ni terk edeceğinden kuşkulular.
Yani Türkiye’nin balonu bir süre daha yükseklerde uçacak ama muhtemelen er ya da geç patlayacak. Wharton School’da finans profesörü olan ve muhalefet koalisyonuna danışmanlık yapan Bilge Yılmaz, sadece birkaç aylık döviz rezervi, sürekli ticaret açığı ve ülkeye giren çok az yabancı sermaye ile ülkenin bir ödemeler dengesi krizine doğru gittiğini söylüyor.
Erdoğan’ın bundan sonra ne yapacağını kimse kestiremiyor. Sermaye kontrolleri mi uygulayacak, yoksa nefret edilen Uluslararası Para Fonu’na (IMF) ve onun yardım için öne süreceği ağır koşullara mı razı olacak? Kısacası, her iki durumda da ekonomiyi zor günler bekliyor.
Kılıçdaroğlu’nun kazanması, farklı türden bir sorun vaat ediyor. Kağıt üzerinde Kılıçdaroğlu ve merkez sol ve sağ partilerden oluşan koalisyonu “ortodoks ekonomiye” dönüş müjdeliyor, ki bu da Türkiye’nin uzun vadeli geleceği açısından memnuniyet verici bir gelişme olacak. Ancak bu kısa vadede çok fazla acıya yol açacak: Çünkü devlet harcamalarının kısılmasını ve faiz oranlarının bugün sadece yüzde 8,5 iken belki de yüzde 30’a veya daha fazlasına yükseltilmesini gerektirmekte.
Türkiye bir ödemeler dengesi krizinden kurtulabilir, ancak ortodoks ekonomi balonun havasını boşaltmak anlamına gelir. Bu da ekonomiyi gümbür gümbür yere indirir.
Olası etkilere sadece küçük bir örnek: İnşaat kredileri bu kadar pahalı halde iken inşaatçılar Şubat depreminde yıkılan 520.000 konutu yeniden inşa etmeye nasıl başlayacak?
Kılıçdaroğlu’nun daha yumuşak bir iniş yaptırabilecek güçlü bir ekonomi ekibi var, ancak Başkan olursa Kılıçdaroğlu’nun hantal koalisyonu onlara hareket etme özgürlüğü vermeyebilir.
Gelecek yıl yerel seçimler var. Siyasi liderler derin bir durgunluğun ortasında bu seçimlerle mücadele etmek istemeyeceklerdir.
Her halükarda AKP, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı gibi bazı temel reformların kilit unsurlarına karşı barikatlar kurabilir.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun daha da derin sorunu, 20 yıllık Erdoğan iktidarının oluşturduğu zehirli miras. Londra’daki Capital Economics’te gelişmekte olan piyasalar ekonomisti olan Liam Peach’in uyardığı gibi: “Görevin boyutu çok büyük olacak. Enflasyon o kadar kökleşmiş durumda ki … ve makro dengesizlikler o kadar derin ki, sadece Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yeniden tesis etmek ve faiz oranlarını yükseltmek yeterli olmayacak. Uzun vadeli çok sıkı bir para ve maliye politikası dönemi gerekecek. Bunun ekonomik maliyetleri olacaktır ve bu konuda iştah var mı, henüz net değil.”
Başka bir deyişle, muhalefetin vermeyi planladığı acı ilacın işe yaraması uzun zaman alabilirken, yan etkileri hemen etkisini gösterecek.
Bir başka sorun: Erdoğan’ın iktidardaki ilk yıllarının Türkiye’si (kabaca bu yüzyılın ilk on yılı) bir ekonomik büyüme ve kalkınma çağı olarak övülmüştü. Ancak son on yılda Türk liderin yolsuzluk rejimi ve tuhaf ekonomi politikaları bu başarıları olduğu gibi geri aldı.
Ekonominin 2002-2007 yılları arasında yıllık yaklaşık yüzde 7’lik etkileyici bir büyüme oranı kaydettiği doğru olsa da, Erdoğan hükümeti bunu sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak politikaları uygulamaya koymak için hiçbir zaman iyi kullanmadı.
Türkiye büyük bir imalat sektörü geliştirdi, Avrupa pazarlarına iyi bir erişim sağladı, ancak verimlilik düşüşte. İş sektörü kayırmacılık ve yolsuzlukla kuşatılmış durumda, ve ülkenin en iyi ve en parlakları fırsat eksikliği nedeniyle kaçmakta.
Ekonomiyi bu temel sorunlardan kurtarmak, sadece ekonomi cephesinde değil, siyasi cephede de çok çaba gerektirecek.
Kılıçdaroğlu ve müttefikleri demokratik normları ve hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etme sözü verdiler, ve şüphesiz Batılı güçlerden yardım alacaklar.
Ancak Erdoğan mirasının bu kısmını geri almak kolay olmayacak. Çünkü bu, güçlü çıkar gruplarına doğrudan saldırmak ve sıradan Türklere sağlanmış faydalara son vermek anlamına gelecektir.
____
Bu yazı Haaretz gazetesinden çevrilerek aktarıldı.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.