Hemen caddenin başında ekmek aldığım bir fırın var. Her defasında sorarlar “Dilimleyelim mi?” Yine soruyorlar, aklım yollara düşüyor.
Ekmek dilimlemek göründüğünden daha sorunlu bir iştir çünkü asla her bir parçanın eşit olmasını sağlayamazsınız. Ama teknolojinin uçsuz bucaksız dünyasında buna da çare bulunmuş, fırınlarda ekmekleri eşit boyutta dilimleyebilen aletler var.
Öyle mi gerçekten?
O aletlerin intizama sokularak dilimlenen her bir parças eşit mi?
Değil elbette, çünkü ekmeğin biçimi buna uygun değil.
Ayrıca henüz yeni fırından çıkmışsa o alet de işe yaramıyor, ekmeği ancak kopararark bölüşebiliyorsun.
Demokrasi dilimlenebilir mi peki? Ya adalet? Hukuk herkese eşit parçalar halinde bir adalet duygusu verebilir mi?
Bu sorular burada dursun şimdilik.
Herkesin pür dikkat ve sanki sonrasında ya hayat bitecek ya cennete uyanacağız diye gözünü diktiği seçimlere çok az kaldı . Son yıllarda ayyuka çıkan çürümüşlüğün kokusu artık din-milliyet- Atatürk esanslı parfümlerin bastıramayacağı bir hale geldi ülkede.
Bugün tutsaklığının 2000. gününü deviren meslektaşım ve dostum ÇHD Genel Başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın geçenlerde yayımlanan nefis yazısının üstüne, daha önce okuduğum Alain Badio’nun Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yazdığı yazı düştü önüme.
Bazı kimselerin kendini sol/sosyalist olarak tanımlamalarına bir süredir hayretle bakıyorum.
Bu nedenle kendini tanımladığı şeyin ahlakına uygun davranmanın ne anlama geldiğine dair kafa karışıklığını gidermesi açısından her iki yazıyı da okumanızı isterim.
Marx’ın tespitini yeniden keşfettiğini söyleyen, de Gaulle Hükümetinin eski Adalet Bakanı Peyrefitte’nin “Seçimler hükümeti değiştirmek içindir, toplumu değiştirmek için değil” sözünü hatırlatıyor.
Her ne kadar Badio seçimlere inanmayı “ahmaklık” olarak tanımlasa da bunu sol yanından söylediğini dikkate alarak ve her ne kadar sol değerleri çok kıymetli bulsam da kendimi orada evimde hissetmeyi beceremediğimden, parlamenter demokrasiye inanmaya devam ettiğimi ve ahmaklık hakkımı başka yerde kullanmak istediğimi söylemeliyim.
Ama burada ciddi bir tespit var: Evet, seçimler toplumu değiştirmez, bizde de değiştirmeyecek.
Hadi metaforlara sığınayım, o ekmeği eşit bölüşmek için ekmeğin biçimini değiştirmeye kimsenin gönlü yok çünkü. Bu haliyle demokrasi-adalet ilişikisinin taraflarından bazıları hep daha çok ya da daha az pay alacaklar.
Kendilerine muhaliflikten bol bol pay biçip diktikleri ve üstlerinden dökülen elbiselerle bizi inandırmaya çalışanların kullandığı dile dikkat edin bana inanmıyorsanız. Sürekli olarak birilerine ötekileştirme telaşı ile kullandıkları kavramlar rahatsız etmiyor mu sizi? Bir yere pislediğini ifşa ettiğinizde “FETÖ’cü/bölücü/terörist!” diye bağıranın sesi iktidarın ya da muhalefetin sesi olunca farklı mı oluyor melodi?
Orada bir melodi duyabiliyor musunuz peki?
Nasıl bildiğini kendisinin dahi bilemediği “bildiklerinden” yapılmış o tavan tepesine çökecek diye başka hiçbir bilineni bilmeye hazır olmayan insan ekmeğin hangi dilimini aldığını nasıl kavrayacak?
Bu kadar kutsal soslu yalanın, ön yargının üstünde sallanıp duran demokratik muhaliflik kimsenin midesini bulandırmazken seçim neyi değiştirecek?
“Beraat eden KHK’lılar işlerine geri dönecek” önermesindeki “yargı kararlarına güven” durumu iş kendine gelince “yargı birilerinin elinde” haline dönmeye devam ettikçe başı dönmeyenlere ne diyelim?
17/25 Aralık polisleri hapiste ama üstünde seksek oynamanın meşru olduğu “muhalifçilik”, KCK/ÇHD dosyalarına hiç bakmayıp Ergenekon/Balyoz nasıl da kumpasmış diye feryat eden çok bilmişlik kimin hanesine yazılacak?
Dalga geçtiğiniz “kedicik”ler nasıl yargılandı, bebekler bile nasıl terörist oldu diye soramayacaksanız, onca yalanı, iftirayı koynunuzda holiganca uyutmaktan utanmayacaksanız, faili meçhullerle, işkencelerle, katliamlarla yüzleşmek kutsallarınızın gücüne gidiyor diye görmezden gelmeye devam edecekseniz sizinle ekmeğimizi neden bölüşelim ki zaten?
Kimin payına yargının hangi dilimi düşüyor, var mı bilen ayrıca?
Bu sahtelikten gerçek bir demokrasi doğar mı, inanıyor musunuz buna?
Selçuk ve Badio kıs kıs gülüyorlar bu satırların arasından, farkındayım.
Çok da haksız değiller, onun da farkındayım, aramızda kalsın.
Yine de seçimlerin bize cenneti getirmese de nefes alma olanağı sağlayacağına inanmak istiyorum. Yaşanacak değişimin gerçekten demokrasi ve adalet isteyenler için bir kapıyı aralayabileceğine inanmak istiyorum aslında.
Toplumun değişmesi bir başka bahara kalacak olsa da, bugün 7 yılı aşkın zamandır hukuksuzca tutsak edilen, mesleğimin onuru Selçuk Kozağaçlı’nın hatırına diyeceğim ki: “Biz kazanacağız!”
Ve bu arada “Ekmeği dilimleyelim mi?” diye soruyorlar fırında.
“Bırakın kalsın, ellerimle bölüştürürüm” diyorum.
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.