“Erdoğan ‘herhangi’ bir siyasi lider değil; belirli bir grubun lideri ve bu durum Türkiye’de çoğu zaman meselenin bir kimlik mücadelesi olduğu şeklinde ifade edilir. Erdoğan genel siyasi performansıyla değil, bir grubun seçilmiş lideri olarak değerlendiriliyor ve onun üzerinden değer veriliyor.’
Hayal kırıklığına uğramış muhalefet, Türkiye seçmenlerinin neden bu denli Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yana oy kullandığını açıklamaya çalışıyor. Oysa başkanın yönetimi ülke için felaketle sonuçlandı: Yüksek enflasyon ve işsizlik, yolsuzluk ve binlerce mağduriyete neden olan hukuk ihlalleri, adaletin kötüye kullanılması, ifade özgürlüğüne yönelik baskılar, bir gergin ve tehlikeli dış politika…
Analizler, mutlak hükümdara ve onun halkı yönlendirmek ve manipüle etmek için aldığı önlemlere yönelik olma eğiliminde: Devlet mekanizması ve medya üzerindeki sıkı ve neredeyse tam bir kontrol ve çoğu zaman sansür, muhaliflere karşı baskıcı yönetim ve kendisinin ve genel durumun olumlu bir imajını yönlendirmek ve biçimlendirmek için ekonomik teşviklerin kullanılması.
Seçmenlerin davranışları Erdoğan’ın bu politikalarının bir sonucu olarak açıklanırken, tam tersi, Erdoğan’ı toplumun bir yan ürünü olarak da açıklamak mümkün. Erdoğan, kariyerini, bazı -gerçek ve/veya hayali- ayrıcalıklı seçkinler karşısında kendilerini yoksun olarak tanımlayan muhafazakar kitlelerin sözcüsü ve savunucusu olarak inşa etti. Bu kitleler genel olarak daha dindar, gelenekçi, daha az eğitimli ve çoğunlukla Anadolu’nun iç kesimlerinde yaşıyor. Son on yıllarda ülkeyi sarsan kadınların kıyafetleri konusundaki “tesettür tartışması” bu ikili çatışmanın bir ifadesi gibidir.
Erdoğan, bu Türk grubuna liderlik etmesi için seçildi ve desteklendi. Bu yüzden bir siyasi figürden daha fazlası. O, bir yaşam tarzını ve birkaç on yıl boyunca ülkelerinde eşit muameleden mahrum bırakıldığını hisseden bir grup insanı destekleyen bir lider.
Tarih içinde benzer duygular “Batı” toplumlarında da gözlendi ve sonuç “halk” devrimleri ve ulusal devletlerin ve demokratik rejimlerin yükselişi oldu.
Ancak ulusal inşa süreci “Doğu”da aynı rotayı ve ritmi takip etmedi. (Bu gelişmeler, burada ele alınmayacak olan başka bir karmaşık olgu.)
Yani Erdoğan “herhangi” bir siyasi lider değil; belirli bir grubun lideri ve bu durum Türkiye’de çoğu zaman meselenin bir kimlik mücadelesi olduğu şeklinde ifade edilir. Erdoğan genel siyasi performansıyla değil, bir grubun seçilmiş lideri olarak değerlendiriliyor ve onun üzerinden değer veriliyor.
Bu konumu, aldığı desteği açıklıyor. Seçmenlerinden onu terk etmeleri istendi ve onlar bu yönde davranmayı reddettiler ve ittifaklarını tazelediler. Seçtikleri ve yarattıkları lidere bağlılıklarını dile getirdiler. Kitlelerin Erdoğan’a destek için söylediği şarkıda “olumlu değerlendirme”den değil, “sevgiden” söz ediliyor. Ve aşk, olumlu ya da olumsuz politik performansın ötesinde bir bağ.
Liderin bu konumunun bir sonucu olarak Erdoğan’ın yaptıklarına yönelik eleştiriler bir “bumerang etkisi” yarattı. Başka bir yerde – “National Myths in Greece”, – bir grubun inancının ve/veya bir mitinin geçersizliğini gösterme çalışıldığında, nasıl istenilen sonucun tam tersinin oluştuğunu, çürütülmeye çalışılanın aslında nasıl pekiştirildiğini göstermeye çalışmıştım.
Erdoğan’ın neyi yanlış yaptığını” göstermek, takipçileri için farklı bir anlam ifade ediyor: Kendilerinden, son yirmi yıldır verdikleri kararlarda yanıldıklarını itiraf etmeleri, gruplarını terk etmeleri ve bazı “öteki”lerin safına geçmeleri isteniyor.
Grup üyelerinden kamp değiştirmeleri, arkadaşlarına ve yoldaşlarına sırt çevirmeleri bekleniyor. Yani dini duygularla örülü kimliklerini de değiştirmeleri…
Böyle bir adımın neden olacağı bedel ve acı, “önder” aleyhindeki açık delilleri kabul etmemenin yaratacağı bedel ve acıdan daha fazladır.
Leon Festinger’in tanımladığı “bumerang etkisi”, bir grubun üyelerinin fikir değiştirmeye ikna edilerek gruptan ayrılma olasılığının ne denli zor kıldığını gösterir.
İnsanlar temelde gruplar halinde yaşar ve bu şekilde hareket eder. Grup ittifakı “bumerang etkisini” başlatır ve bu etki grubun varlığını devam ettirir. Bir grubu terk etmek zordur, istisnadır ve genellikle grupla bağları en gevşek olan üyelerde görülür.
Türkiye’deki seçimlerde bu grubun sayısı küçüktü, yani siyasi konjonktürü değiştirecek kadar kalabalık değildi.
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.