Bu sorunun cevabını arayan ne kadar seçmen var?
Pazar günü seçim sonucunu belirleyenler, iki seçeneği denk görüp sandığa gitmekten imtina edenler bir tarafa, gidip de “daha az kötü” bulduklarına evet mührünü basanlar olacak.
Siyaset mümkün olanla yapılır. Siyasî kararlar başka alternatif yoksa önünüze gelen seçenekler arasında tercihte bulunarak verilir. Pazar günü seçmenin önünde iki tercih olacak. Sonucu, negatif-olumsuz ölçülerle yüklü değerlendirmeler belirleyecek. Hangisi daha kötü? Elinizdeki mühür daha çok hangisinin uzağında duruyor? Dikkat ederseniz “hangisine daha yakın?” sorusunun pek anlamı yok.
Bir politikacının kaşına gözüne, boyuna-posuna, belagatine, becerilerine, dürüstlüğüne, ferasetine oy vermekle, yani pozitif kriterlere bakarak tercihte bulunmakla, rakibine kızdığı, hatta nefret ettiği için, sırf ötekinden kurtulmak adına oy vermesi arasında esaslı bir nitelik farkı vardır. Bu nitelik farkı niceliğe yansıyor, hatta sonucu belirliyorsa siyasetin bütün değişkenlerini tersine çevirmeniz gerekir.
Seçim sonucu negatif tercihlerle belirlenecek. “İki kötü” arasında tercihte bulunmamak için (doğal sebeplerle oy kullanamayan makul oran dışında) sandığa gitmeyecek, giderse geçersiz oy kullanacak seçmen miktarı ne kadar? Seçime katılma oranı ile geçersiz oy miktarını verecek olan bu sorunun cevabı iki faktöre bağlı görünüyor. Erdoğan’ın resmî rakibi olarak ilan ettiği “rehavet” birinci faktör. Bilhassa Sinan Oğan’ın Erdoğan’a destek olmasıyla pekişen iktidar zaferi ihtimali, seçime katılma oranını düşürebilir. Muhalefetin umutsuzluğu ise tersinden seçime katılma oranını yükseltebilir. İkisinin dengelendiği noktada önünüze beklenmeyen bir seçim sonucu çıkabilir.
Kısaca “hangisi daha kötü?” faktörü, iktidarın aleyhinde, muhalefetin lehinde güçlü bir etki yaratabilir ve bir sürpriz getirebilir.
“Hangisi daha kötü?” faktörü pozitif-yapıcı dinamikleri ve mesajları değil, negatif-yıkıcı imgeleri ön plana sokacağına göre, kendi başına iktidarın aleyhine, muhalefetin lehine bir atmosfer oluşturacak. İktidar sorumluluğu yapıcı olmayı, muhalefet ise eleştirmeyi ve “daha iyisini yaparız” iddiasını getirir. Her iki rüzgârın yol açacağı erozyon da farklı olacaktır.
Siyasal gelişmeler, bilhassa seçmen eğilimleri konusunda analiz yapanların, tahminlerde bulunanların en kestirmeden düştükleri tuzak genelleme eğilimidir. 60 küsur milyon insanın kullandığı oyun her birinin farklı gerekçeleri, öncelik sıralamaları olabilir. Genelleme basitleştirmeyi, basitleştirme ise indirgemeciliği getirir. Eğer karmaşık seçmen davranışını bir nedene indirgerseniz, siyasetin tabii akışını öngöremezsiniz. Milyonlarca insanın canı yanıyor, kızıyor, öfkeleniyor, seviniyor, hayal görüyor, umuda kapılıyor, sağdan-soldan etkileniyor ve her biri ayrı ayrı kararını veriyor. Verilmiş milyonlarca karar karşınıza seçim sonucu olarak çıkıyor.
İnsanların siyasete karşı duygularını, karşılarına çıkan iki seçenek için tasnif etmeyi deneyin: Öfke, umutsuzluk, çaresizlik, köşeye sıkışmışlık, tepki, nefret, yokluk-yoksunluk, gelecekten endişe-korku, ezilmişlik. Öbür tarafta: Sadakat-bağlılık, sevgi, umut, iyimserlik, huzur, refah, özgürlük, mutluluk, konfor-rahatlık, iyimserlik.
“Hangisi daha kötü?” sorusuna cevap arayanlar, olumsuz duyguların hafifletilmesine çare arayacak, olumlu duyguların çoğaltılmasına değil. Negatif ve pozitif faktörlerin tabiatı böyledir.
Ne kadarlık bir seçmen kesiminden bahsediyoruz?
Bu soruya cevap ararken keskin kutuplara ayrılmış, gergin ve dışlayıcı siyasi yelpazeyi mutlaka hesaba katın.
Oy pusulasında yer alan iki parti liderinin başında bulundukları partilerin aldıkları toplam oy, -geçerli oylar içinde- sadece % 60 tutuyor. Demek ki kağıt üzerinde % 40’a varan parti tercihlerinin uzantısı olarak cumhurbaşkanı adayları veya “hangisi daha kötü?” tercihi var. Bu oranı, -seçime katılmayan veya geçersiz oylarla birlikte düşününce-, kaskatı bir seçmen tercihi olarak % 20’ye kadar çıkartabilmek mümkün görünüyor.
O zaman seçim sonucunu bu soruyu sorarak tahmin edelim: Hangisi daha kötü?
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.