Mayıs 2023 seçimlerinde Yeşil Sol Parti bünyesinde seçime giren HDP yaklaşık olarak 2015 seçimlerine kıyasla 5 seçmenden birini, 2018 seçimlerine kıyasla 4 seçmenden birini kaybetti. Bu büyük kayıp HDP tabanından öteye geniş kesimler içerisinde önemli bir tartışma başlattı.
HDP’nin cezaevindeki karizmatik lideri Selahattin Demirtaş’ın aktif siyasetten geri çekilme açıklamasıyla birlikte bu tartışmalar alevlendi. Kürt sokağı 2013-2015 Çözüm Süreci’nin sonlanması ve ardından kent çatışmalarından bu yana yaşananların kapsamlı bir muhasebesini bekliyor.
Demirtaş’ın geri çekilme kararının içeriği, zamanlaması ve kamuoyuna yansıma biçimi her ne kadar tartışmaları şimdilik HDP ve karizmatik lideri Demirtaş arasındaki bir krize indirgemiş olsa da, yaşanan büyük kayıplar ana-akım Kürt siyasetine kapsamlı bir muhasebe ve yeni bir başlangıç yapmak için büyük bir fırsat sunuyor.
Çözüm Süreci’nden bu yana yapılan hataların tespit edilmesi, sorumlularının belirlenmesi anlamında bir yüzleşmeye ihtiyaç var. Bununla birlikte, bu yüzleşmenin bir tasfiyeye, bölünmeye ya da küçülmeye neden olmaması tüm aktörleri içeren bir kolektif bağışlamaya bağlı. Bu noktada söz konusu yüzleşmenin ve ardından kurulacak uzlaşmanın/barışın “adaletle” yapılması önem arz ediyor.
HDP’nin bir umut mekanına dönüşebilmesi için önünde en az dört büyük imtihanlar var: (1) siyasi öznelliğin inşası, (2) siyasi tahayyülün yeniden inşası, (3) ittifakların yeniden inşası ve (4) siyasetin yeniden inşası.
HDP’nin önündeki en büyük imtihan siyasi öznellik kaybıyla yüzleşme ve bu öznelliğin yeniden ve daha güçlü olarak inşası. 7 Haziran 2015 seçimlerinde Kürtler HDP’nin temsil ettiği barış siyasetini ve entegrasyon siyasetini satın aldı. Nitekim HDP legal Kürt siyasetinin tarihindeki en büyük destekle; %13,12 oy desteği ve 80 vekille parlamentoya girdi. Bununla birlikte, barış sürecinin sona ermesi ve kent çatışmaları gibi büyük bir kriz anında HDP ana oyun kurucu olamadı.
Aksine, oyun dışında kalarak, başka bir ifadeyle siyasi öznelliğini yitirerek kitleler nezdinde büyük bir umut ve güven kaybı yaşadı.
Burada temel mesele şu: HDP Kürt meselesinin çözümünde oyun kurucu bir aktör olarak konumlanabilecek mi? PKK’nin silahsızlanmasından, Kürt meselesinin çözümünü içeren siyasal reform çerçevesinin belirlenmesine kadar her konuda “merkez adres” olmaya aday olabilecek mi? Bunun gerektirdiği gerekli riskleri göze alıp ortaya çıkabilecek krizleri yönetmeye aday olacak mı?
Zira, Kürt sokağı çoğunlukla ne barış siyasetinden ne de entegrasyon siyasetinden vazgeçmiş değil. Bunlar dışındaki çözüm seçeneklerinin hem imkansızlığının hem de maliyetinin farkında. Bundan öteye, Mayıs 2023 seçimlerinde desteğini kısmen çekse de başka bir siyasi adrese yönelmiş değil.
Siyasi öznellikle de ilişkili ikinci büyük imtihanı siyasi tahayyülün yeniden inşası oluşturuyor. Öncesi olmakla birlikte özellikle 2013-2015 Çözüm Süreci’nden bu yana HDP geleneğinde -akademisyen Serap Ruken Şengül’ün ifadesiyle- “bir siyasi tahayyül kaybından” bahsetmek mümkün. Bugün “Türkiyelileşme” kavramı etrafında yapılan tartışmalar, ileri sürülen itirazlar esasında siyasi tahayyül kaybına işaret ediyor.
HDP’nin temsil ettiği ana-akım Kürt siyaseti 1999 yılından bu yana “demokratik cumhuriyet”, “demokratik özerklik”, “yerel demokrasi”, “Türkiyelileşme” gibi kavramlar etrafında siyasi önermeler geliştirdi. Bununla birlikte tüm bu siyasi projeler ucu-açık ve belirsiz siyasi çerçeveler sundu. Bu önermelerin sürekli değişmesinin yarattığı sorunlar bir yana, içerdiği belirsizlikler çözüm süreçlerinde diyalog olanaklarını genişletse ve müzakere masasını canlı tutsa da çatışma dönemlerinde siyasi ufkun kaybına neden oldu.
Ayrıca, ucu-açıklık ve belirsizlik konuşma/diyalog zemininin güçlü olduğu dönemlerde söz konusu önermeleri yorumlamaya, yerel ihtiyaçlara göre yeniden okumaya olanak tanırken, konuşma/diyalog zemininin ortadan kalktığı koşullarda özgün talepleri sadece görünmez kılmadı, ayrıca tali meselelere indirgedi.
Örneğin son dönemde öne çıkan “yerel demokrasi” kavramı, bugün AK Parti’den CHP’ye, İYİ Parti’den DEVA’ya ya da Gelecek Partisi’ne kadar ana siyasi partilerin tamamının programlarında yer alıyor. İçeriği ve sınırları belirlenmeden kullanılan bu kavramlar “fark oluşturan”, heyecan yaratan siyasi tahayyüller olmaktan çıkmış durumda.
Türkiyelileşme kavramı için de aynı şey söylenebilir. Türkiye’de Kürtlerin Türkiyelilik gibi bir derdi yok, zira zaten Türkiyeliler. Bu kavram mevcut durumu tarif etmek dışında Kürtlere ne öneriyor? Zira, Kürtlerin merkezi ve yerel yönetime katılma, kendini yönetme, maddi ve sembolik kaynak bölüşümü, dillerini ve kültürlerini koruma, kimliklerini yeni kuşaklara aktarma gibi somut talepleri var. Cumhuriyet tarihi boyunca maruz kaldığı doğrudan, yapısal ve sembolik şiddetle Türkiye toplumunun ve devletinin yüzleşmesi beklentisi, bu konuda hakikat ve adalet talebi var.
Bugün “yerel demokrasi” ve “Türkiyelileşme” kavramları etrafında oluşturulan siyasi söylemlerin Kürtler için bir siyasi tahayyül sunmadığını söylemek mümkün. Bu konuda radikal bir yenilenme ihtiyacı var ve bunun HDP için büyük bir imtihan olduğu söylenebilir.
Türkiye ölçeğindeki ittifak siyasetinin sınırları görece belli olsa da etkinliği tartışmalı. Mayıs 2023 seçimleri dikkate alındığında, Türk milliyetçiliği Kürtler dışında neredeyse tüm toplumsal gruplara yayılmış durumda. MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi ve Büyük Birlik Partisi gibi ultra-milliyetçi partiler toplamda %23 oy aldı.
Öte yandan, toplamda %61’i bulan Türkiye’nin iki büyük partisi AK Parti ve CHP ultra-milliyetçilerle ittifak kuran milliyetçi partiler. Tüm bu tablo HDP’nin Türkiye ölçeğindeki ittifak politikasını gözden geçirmesini gerektiriyor. Zira mevcut tablo ana-akım Kürt siyaseti için oldukça sınırlı bir manevra sahası sunuyor.
Son seçimde %1,7 oy alan TİP ile yaşanan gerilim, öte yandan EMEP başta olmak üzere uzun yıllardan bu yana ana-akım Kürt siyasetiyle ortak mücadele yürüten Türkiye sosyalist hareketinin temsil limitleri, buna karşın parlamentoda temsil güçlerinin çok ötesinde güç elde etmeleri Kürt sokağında uzun bir süredir rahatsızlık konusu.
Mayıs seçimlerinde parlamentoya giden 61 vekilin 13’ünün Türkiye sosyalist hareketinden olması, buna karşın Kürt ittifakından sadece 2 ismin parlamentoya girmesi HDP’nin Türkiye ölçeğindeki ittifak siyasetinin özeti gibi. Bu konuda Kürt sokağında yükselen itirazlar önümüzdeki dönemde önemli bir imtihan olarak HDP’nin önünde duruyor.
Son olarak, siyasetin yeniden inşası da baş etmesi zor büyük bir imtihan olarak HDP’nin önünde. Çözüm Süreci’nin çökmesinden bu yana HDP fiili olarak kapatılmış durumda. Zaten, kapatılma davası da devam ediyor.
Bu noktada bir yandan seçim siyaseti ve temsil siyaseti olarak formüle edebileceğimiz alanın yeniden kurulma ihtiyacı varken, bir yandan da bu alanların sınırlarını dikkate alan, siyaseti ve siyasal alanı bu alanın ötesinde yeniden tanımlayacak bir tartışmaya ihtiyaç var.
Bu konuda ana-akım Kürt hareketi, siyaseti bir temsil alanı kadar bir inşa alanı olarak da kurabildiği ölçüde yol alabilir. Nitekim siyasetin bir inşa alanı olarak kurulması bir yandan mikro ve makro siyaset arasında güçlü bir bağ kurmayı ve siyaseti yerelleştirmeyi gerektirirken, bir yandan da siyasi öznelliğin, siyasi tahayyülün ve siyasi ittifakların yeniden kurulmasını zorunlu kılıyor.
Sözün özü, yukarıda ayrı ayrı ele alınan dört büyük imtihan esasında iç içe geçen ve bütünsellik arz eden büyük bir imtihanın farklı yüzleri gibi. Taşıdığı büyük risklere rağmen, bu büyük imtihan HDP için Mayıs seçimlerinde yaşanan kaybı büyük bir fırsata çevirme potansiyeli de taşıyor.
Bu yazı Birikim Dergisi‘nden alınmıştır.
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.