Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni kabinesinde Hazine ve Maliye Bakanı olması için eski “ekonomi şefi” Mehmet Şimşek’i ikna etmek için hiç vakit kaybetmedi. Ancak, uluslararası üne sahip ortodoks bir ekonomist olan Şimşek, Erdoğan’ın son birkaç yıldır iddia ettiği ve uyguladığı şeylerin tam tersine inanıyor.
Erdoğan, Şimşek’i kabinesine katmak için önemli bir siyasi sermaye harcadı ve aslında düşük faiz oranlarıyla enflasyonla mücadele edilemeyeceğini de kabul etmiş oldu.
Dolayısıyla Türkiye, yüksek enflasyon oranları, zayıflayan cari açık, gerileyen Türk lirası ve tam bir ekonomik çöküş olasılığı ile mücadele ederken ekonomi politikalarında bir U dönüşü yapmak üzere.
Ancak son seçim kampanyası sırasında Erdoğan rotayı değiştireceğine dair hiçbir işaret vermemişti. Hatta ekonomik başarılarıyla epeyce gurur duyuyordu. Ancak dünyanın geri kalanı her şeyi farklı gördü. Erdoğan da aynı şeyi fark etmiş olmalı.
Neden Şimşek? Şimşek’in Erdoğan’ın alışılmışın dışındaki ekonomi politikalarına bağlılığı konusunda şüpheleri olduğu öteden beri biliniyordu. Türkiye Cumhurbaşkanı ekonomi yönetimini Şimşek’e emanet ederek aslında dünyanın geri kalanına değişimi uygulama konusunda ciddi olduğuna dair açık bir mesaj göndermeye çalışıyor.
Türkiye’nin uluslararası sermaye piyasalarındaki en büyük eksikliği kredibilite eksikliği olmuştur. Fon toplamakta ve doğrudan yabancı yatırım çekmekte zorlanmıştır.
Bu güven eksikliği Mart 2021’de Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ı faiz oranlarında 200 baz puanlık bir artışa gittikten 24 saat sonra görevden almasına kadar geri götürülebilir. Bu karar, o zamandan beri uluslararası tahvil yatırımcılarının ve doğrudan yatırımcıların Türkiye’den uzak durmasına neden oldu.
Şimşek’in istihdamı yeniden yapılanmanın ilk adımını temsil ediyor. Pazar günü yaptığı açıklamada ülkenin “rasyonel zemine dönmekten” başka çaresi olmadığını belirten Şimşek, Türk ekonomi politikasını daha ortodoks bir çizgiye çekeceğinin sinyallerini şimdiden verdi.
Lira Pazartesi günü değer kaybetse de, hisse senetleri ve tahviller Şimşek’in “kurallara dayalı, öngörülebilir bir Türk ekonomisi” vaatlerine tepki olarak yükselişe geçti.
Ardından, faiz oranlarının (yakında yeni bir Merkez Bankası başkanı da atanacak) mevcut yüzde 8,5’ten 25’e kadar şaşırtıcı bir miktarda artırılması için bastırması muhtemel. Bunu ileride başka faiz artışları da izleyebilir.
Kaydedilen ilerlemeye bağlı olarak diğer seçenekler de masada olacak. Bunlar arasında bir IMF paketi de var. Şimşek’i beğenen ama onun da altının oyulacağından veya Ağbal gibi Erdoğan tarafından kapı dışarı edileceğinden endişe eden uluslararası yatırımcılar için IMF nihai garantiyi temsil etmekte.
Herhangi bir programın durgunluğa, işsizliğin artmasına ve Türk halkı için zor gün ve aylara yol açması muhtemel. Bu tür ekonomik istikrar tedbirlerini, seçim vaatleriyle ne kadar çelişkili olursa olsun, siyasi desteğin en yüksek olduğu dönemin başında uygulamaya koymak her zaman akıllıca olur. Ayrıca bu zamanlama, hükümete olumlu etkileri görmek ve bunun için kredi kazanmak için daha geniş bir ufuk sağlar.
Ancak, Şimşek son derece sorunlu bir uluslararası tabloyla karşı karşıya kalacak. Şimşek’in mücadele edeceği sadece kötüleşen ekonomik koşullar değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası imajındaki bozulma.
Erdoğan yönetiminde Türkiye, neredeyse tüm kurumların cumhurbaşkanı tarafından kontrol edildiği otoriter bir devlete dönüştü. Uluslararası yatırımcılar kazanılsa bile, Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyacağı Batı başkentlerinin Erdoğan’dan giderek daha fazla rahatsız olduğu bir gerçek.
Şimşek, programını satmak için Batı başkentlerini gezerken, Türkiye’de gücün kötüye kullanılması ve hukukun üstünlüğünün ortadan kalkmasıyla ilgili sorularla karşılaşırsa şaşmamak gerek.
Hükümet yetkilileri olsun, gazeteciler olsun, Avrupalıların, HDP eski lideri Selahattin Demirtaş ve sivil toplum aktivisti Osman Kavala gibi uydurma suçlamalarla yıllardır hapiste tutulan siyasi mahpusların akıbetini Şimşek’e sorması muhtemeldir. Her iki vak’ada da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) onların serbest bırakılmalarını talep etmişti. Bu kurumun imzacısı olan Türkiye ise bu kararları görmezden geldi.
Şimşek’e, Türkiye ekonomisini istikrara kavuşturma çabalarında bir yandan başarılar dilerken, patronunu baskıyı hafifletmeye ve haksız yere mahkum edilen binlerce mahkumu serbest bırakmaya zorlaması gerektiğini de hatırlatmak gerekebilir.
Böyle bir sonuç, onun için, planladığı faiz artışları kadar yararlı olacaktır.
Yabancılar hukukun üstünlüğünün olmadığı durumlara karşı her zaman hassastırlar, çünkü bu durum her zaman bir belirsizlik ve korku ortamı yaratır.
Örneğin, seçimleri kazandıktan hemen sonra Erdoğan’ın hükümet kurumları muhalif haber kuruluşlarını haberlerinde “hakkaniyetsizlik” yaptıkları gerekçesiyle cezalandırmaya çalışmakta. Şimşek’in hukukun üstünlüğünü savunması zor olacak. Böylesine keyfi davranışları rutine dönüştürmüş olan bir sistemi savunmak, Şimşek için hayli zor olacak.
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.