Geçen haftaki yazımda, Osman Kavala’nın Eylül başına kadar serbest bırakılmaması halinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye hakkında başlatmış olduğu ‘’ihlâl proseürü’’nün Türkiye’ye müeyyide uygulanmasıyla sonuçlanabileceğine ilişkin haberler üzerine şöyle yazmıştım:
‘’Türkiye hükûmetinin Avrupa’dan gelen bu hatırlatmayı ne kadar ciddiye alacağını ve müeyyideye maruz kalmamak için, yaklaşık altı yıldır nahak yere demir parmaklıklar arkasında esir tutulan Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını sağlayıp sağlamayacağını bilmiyoruz. Ama eğer hükûmet bu konuda gerekeni yapmayıp da Türkiye’nin alnına kesin bir ‘ağır ve sistematik insan hakları ihlâlcisi’ damgasının vurulmasına neden olursa, bunun Türkiye’nin medenî dünyada zaten fazlasıyla bozulmuş olan itibarını tamamen dibe vurduracağına kuşku yoktur.’’
Bu yazının yayımlanmasından birkaç gün sonra ajanslara yeni bir haber düştü: TRT’nin bir kanalında başka bir isim altında aslında Osman Kavala’nın hayatını ve kariyerini konu edinen ama onun yabancı işbirlikçisi bir hain olduğunu ima eden yeni bir dizi (“Metamorfoz”, ed.) başladı.
Daha doğrusu, ‘’başladı’’ ama devam edip etmeyeceği belli değil. Nitekim, dizinin ilk bölümü seçimlerden önce 7 Mayıs’ta yayımlanmıştı, fakat aradan geçen bir buçuk aya rağmen yayının arkası gelmedi.
Dizinin arkasının gelmemesinin nedeni, Türkiye hakkında Osman Kavala davası yüzünden Avrupa Konseyi’nce başlatılmış olan ‘’ihlâl prosedürü’’nün tam da sonuna yaklaşıldığı bir sırada hükûmetin yeni bir diplomatik krize meydan vermek istememesi olabilir.
Başka bir ihtimal, yeni bölümün çekilmesini geciktiren teknik nedenlerin ortaya çıkması veya zaten dizi sezonunun sonuna gelinmiş olması olabilir. Belki de dizinin devam edip etmeyeceğinin kararlaştırılması sözü edilen “ihlâl prosedürü”nün getireceği sonuca bağlı olarak yeni sezona bırakılmıştır.
Her ne hal olursa olsun, AKP-MHP Türkiye’sinde hukukun —ve siyasetin— sefaletini, Osman Kavala’yı karalamayı ve kitlelerin gözünde ona “vatan haini” damgası vurmayı amaçlayan bu girişimden daha iyi gösterecek başka bir kanıt bulunamaz desek yeridir.
Çünkü bu dizi girişimi hukukun evrensel ilkelerini olduğu kadar Türkiye’nin yürürlükteki hukukunu da açıkça ihlâl eden bir utanç belgesidir.
Her ne kadar dizide Osman Kavala’nın adı geçmiyorsa da, olay örgüsü ve diğer unsurlarıyla dizi onu işaret etmekte, izleyici kitlesinin dizinin yabancı işbirlikçisi, hatta ajanı figürü ile Kavala arasında özdeşlik kurması sağlanmaya çalışılmıştır. Böylece, hakkındaki yargısal hüküm henüz kesinleşmemiş olan Kavala, suçsuzluk karinesine aykırı olarak peşinen suçlu ilan edilmektedir. Ayrıca, bu “ilan”ın arkasında TRT’nin emri altında olduğu siyasî iradenin yer aldığı da açıktır.
Öte yandan, bu dizinin TRT’nin tarafsız yayın yapmasını emreden Anayasal ve yasal hükümlere aykırı olmasını bir yana bırakıyorum, çünkü AKP-MHP yönetimi altında TRT’nin bir ‘’kamu kurumu’’ olmaktan çıkıp siyasî iktidarın bir yayın ve propaganda aracına dönüşmüş olduğu zaten çoktandır herkesçe bilinen bir husus.
Ama yine de bu dizi Türk Ceza Kanunu’na (m. 288) göre de “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçunu oluşturabilir. Malum, her ne kadar ilk derece mahkemesi Kavala’yı “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasına mahkûm etmişse de, dava henüz bitmemiş olup temyiz aşamasında Yargıtay’ın kararını vermesini beklemekte. Yani, Kavala davası derdesttir.
Evet, derdest davalar hakkında yapılan her yayın otomatik olarak yargılamayı etkileme suçunu oluşturmaz, ama bu olay iki bakımdan özellik arz etmektedir. İlk olarak, fail herhangi bir kişi değil kamu görevlisi olan TRT yöneticileridir; bu kişiler devletin gücünü- ve imkânlarını kullanarak bir yurttaşı suçlu göstermeye çalışmaktadırlar.
Kaldı ki, TRT yönetiminin arkasında siyasî iktidarın olduğu herkesçe bilinmektedir.
İkinci olarak, burada söz konusu olan, Kavala’yla ilgili olarak herhangi birinin öylesine söylemiş olduğu bir söz değildir: Dizi Osman Kavala’yı suçlu gösterecek şekilde bütün yönleriyle özel olarak kurgulanmış, onun eşit haklara sahip bir yurttaş olarak onur ve saygınlığını kitleler nezdinde tahrip etmek için sanatsal teknikler ve inceliklerin ikna ediciliği kullanılmıştır.
En azından bu iki nedenle TRT’nin dizisinin —devam etmesi halinde— Kavala hakkındaki derdest davaya (temyiz aşamasında) bakmakta olana mahkemeyi —Yargıtay’ı— etkilemesi güçlü bir ihtimaldir.
Bu arada, bu yayını kişilik hakları da ihlâl etmiş olduğu için, Kavala’nın TRT’ye karşı açması muhtemel hukuk davasını da —Türkiye’de olmasa bile— Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kazanacağı kesindir.
Sonuç olarak, gerek Osman Kavala davasının bugüne kadarki seyri, gerekse devletin saygın bir yurttaşını karalamak için bir TV dizisi kurgulama zahmetine girmesi, dincilikle milliyetçilik karması bir ideolojinin hükmü altında bulunan Türkiye’nin carî iktidarının —bırakalım hakkı, hukuku, adaleti— medeniliğin bile asgarî standartlarına saygı gösterme diye bir kaygısının olmadığını ortaya koymaktadır.
Ama tabiî şaşırmıyoruz.
Bu yazı Diyalog Gazetesi‘nden alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.