Larnaka’ya gittim hafta sonu…
Tam da “dönüşümlü elektrik kesintileri” vardı, kuzeyde…
O nedenle, karanlıktan aydınlığa geçtim.
Hem normal okuyunuz bunu, hem kinayeli…
Kıbrıs’ın iki yanında siyahla beyaz kadar keskin bir fark var şimdi…
Bataklıktan akarsuya koşar gibi…
Ya da çamurdan sıçramış bir taş gibi, masmavi bir denize…
***
Larnaka’da sahil boyunca gezinirken, hele de gece, ışıl ışıl, insan kendini bir masal şehrinde hissediyor. Kumsala doğru yürüyebiliyorsunuz, hiçbir engelle karşılaşmadan, kaldırımlar geniş, temiz, dört bir yanda hayat var. Yerlisi yabancısı, süslüsü pasaklısı, çıplağı şortlusu, sarışını esmeri, çocuğu genci, yaşlısı engellisi hepsi denize giriyor… Kimse, sahili ve plajı babasının malı sanmıyor.
Ada’nın kuzeyinde asıl işgali sermaye yaptı.
Hem Türkiyeli sermaye, hem Kıbrıslı!
Yandaşlar, partililer, ilçe başkanları, bakan yakınları, hatırlılar, tümü de “ulusalcı” isimler kıyıları üleştiler. Turizm ya da yatırım yalanıyla sahilleri kapattılar. Üzerine kapandılar ada yarısının…
Girne’de küçücük birkaç halk plajı yarattı diye övünüyor şimdi belediye!
Tümünün halkın olması gerekmiyor mu?
Bir barikat çekiyorlar sahilin önüne, elinde biletli bir de görevli koyuyorlar, “dur” diyorlar, “özel mülk…”
Türkiye’den “yatırımcı” kılığında geliyor, buralarda “talancı” oluyorlar.
En büyük bayrağı onlar asıyorlar!
***
Larnaka ve Limasol örneğinden gözlemlediğim şu…
Kıyı şeridini şehirden karayolu ile ayıracaksınız, böylece, kimse gelip denizin yanına yerleşmeyecek.
Kıyılar otellerin, kumarhanelerin, hatırlı insanların, site sahiplerinin emrine verilmeyecek.
***
Girne’den Vasilya’ya kadar tümü tutulmuş sahillerimizin…
Şimdi İskele’den Karpaz’a göz diktiler, betonlaşıyor…
Hepsi kumarhaneli, hepsi ihtişamlı ama halka kapalı yerler…
Bir söz var buralarda, “alınmış, kalınmıştır” diye…
Bunu değiştirmek gerekiyor.
“Kazanılmış haksızlık” olmaz…
O nedenle geleceği planlamak kadar geçmişin restoresine de ihtiyaç var.
Kararlı, dürüst, cesur, ilkeli, idealist ve bağımsız siyasetçiler bu oyunu bozmalıdır.
Ne olursa olsun…
Larnaka Fikikudes Plajı’nın panoramik fotoğrafını çekmek için kendime yüksek bir teras buluyorum. Palmiye ağaçlarının gölgesinin düştüğü kilometrelerce uzanan bu kumsal hiçbir “partiliye” verilmemiş, deniz ötesinden gelen herhangi bir “yatırımcı”ya kiralanmamış… Peşkeş yok, talan yok, yağma yok! Plajın ilerisinde, yolun ardından onlarca cafe, bar, restoran, apartman, otel var, ancak hiçbiri doğrudan sahile dokunmuyor. Larnaka Belediyesi, plaja yüzlerce şemsiye, şezlong yerleştirmiş, cankurtaran kulübeleri var, duş ve tuvaletler, soyunma odaları, görevliler ve plaj herkese açık, ücretsiz, serbest…
“Alsancak’daki Mare Monte meselesi tam bir siyasi utanç, toplumsal yıkımdır” demiştim.
Girne’nin batı sahil şeridini mal varlığına yazdıran kumarcı gruba önce 40 seneliğine verilmişti, Mare Monte…
Olmadı!
30 yıllığına yeni bir sözleşme yapıldı iki ay önce…
Hem de “sit alanı olsa da dava edilemez” notu düşülerek.
***
“Denizi de satın almaz parayı veren… Kıyının da sahibi olmaz” demiştim…
Alsancak Belediyesi meseleyi yargıya taşımış.
Alsancak Belediye Başkanı Fırat Ataser, Bakanlar Kurulu kararının Yüksek İdari Mahkemesi’nde iptali için dava açtığını paylaştı.
Hem destek vermek gem de bu davanın takipçisi olmak gerekiyor.
Umarım bağımsız yargı siyasetin bir kirini daha ortadan kaldırır.
Tarihi bir karar olur bu!
Bu yazı Yeni Düzen‘den alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.