“Türkiye Batı yanlısı dış politikasını gözden geçiriyor mu?” Zakaria’nın 4 Haziran’da Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’a sorduğu soru TV’nin sesini açmama neden oldu.
Sullivan’ın cevabı büyüleyiciydi:
“Resim, Türkiye’nin başka bir hatta geçiş yaptığı fikrinden daha karmaşık. Bağımsız bir dış politika çiziyorlar. Ancak Başkan Erdoğan’ın Başkan Biden’a en büyük talebine dayalı olarak, Başkan Biden’ın da istekli olduğu, ABDF’nin F-16 uçakları sağlamasını da içeren savunma alanında da onlarla yapıcı bir ilişki kurabileceğimiz bir dış politika çiziyorlar.”
Türkiye’ye yapılan F-16 satışları, bir kez daha Vilnius’taki NATO zirvesi öncesinde gündemin asli konusu haline geldi. Bu konu adil ilgi payından çok daha fazlasını hak ediyor gibi göründüğü için, Vilnius sonrası bildiklerimizi gözden geçirelim:
İsveç’in NATO üyeliğinin Vilnius’ta güvence altına alınması hedefi Türkiye tarafından engellendi. İki başkan, Biden ve Erdoğan arasındaki zirveden önceki Pazar günkü çağrı önemli bir andı. Üç gün sonra buluşmaları planlanmıştı, ve böyle bir çağrı büyük olasılıkla “anlaşmayı bağlamak” ve Başkan Biden’ın İsveç’in katılımını güvence altına aldığını ilan etmesine olanak tanımak için planlanmıştı.
Bunun yerine, Erdoğan uzlaşmazlığını yeniden ifade etti ve ortaya yeni bir talep koydu: ABD, Türkiye için AB katılım müzakerelerine yardım etmeliydi. Telefon konuşmasını hiç iyi sonuç vermediği ve Başkan Biden’ın bundan mutlu olmadığı Washington DC’nin açık sırlarından biri.
İlginç bir şekilde, ertesi sabah Axios haber sitesindeki baş makale Başkan Biden’ın “barut fıçısı öfkesine” odaklandı. Makale, bu öfke hali nedeniyle bazı yardımcılarının Başkan’la yalnız buluşmaktan kaçınmaya çalıştığını, zaman zaman “Allah kahretsin, ne sikime bunu bilmezsin?!”, “karşıma geçip boş boş konuşma” diye çalışanlara çıkıştığını iddia ediyordu. Erdoğan’la yapılan konuşlmadan sonra bu öfkenin hedefinin kimleri hedef aldığını ancak tebessümle hayal edebiliyoruz.
Başkan’ın mutsuzluğu, Erdoğan’a belirsiz bir şekilde aktarılmış olmalı ki ertesi gün İsveç’in katılımına desteğini yeni bir ön taviz vermeden ilan etti.
St Lawrence Üniversitesi öğretim üyesi ve Orta Doğu Enstitüsü’nde Türkiye uzmanı olan Howard Eissenstat, Erdoğan’ın “gürültülü patırtılı diplomasi ve manşet verme” ustası olmasına rağmen, “çok az etki” üreten yanına dikkat çekmişti.
Bu nedenle, Vilnius’tan yaklaşık iki hafta sonra, “anlaşmalar” ilan eden ve “iddia edilen anlaşmaların” ayrıntılarını “tartışan” sayısız manşet ardından İsveç hala NATO üyesi değil ve ABD yönetimi Türkiye’ye F-16 satışı için Kongre onaylanmasını sağlayamadı.
Burada açık olmak önemli: Engellemeyi sürdüren sadece Senatör Bob Menendez değil. Erdoğan’ın TBMM’nin yeniden toplanması için Ekim ayına kadar beklemek gerektiğini samimiyetsizce iddia etmesi ardından, İsveç’in üyeliği ve Türkiye’nin karşılığında talep ettiği şey konusundaki “dram” sonbaharda da devam edecek gibi görünmekte.
Türk-Yunan ilişkilerindeki geleneksel “popüler” inanca göre, bir taraf için gelecek herhangi bir fayda yalnızca diğerinin zararına gerçekleşir. Bu nedenle, Yunanistan’ın Vilnius’tan bir şekilde kaybettiğine dair spekülasyonlara dair uzlaşmak bir dereceye kadar anlaşılabilir olsa da yanlış.
Yukarıda belirtildiği gibi, ortada henüz bir anlaşma yok ve sonbahara kadar da olmayabilir.
F-16’larla ilgili izlenecek siyasete dair tartışmaların nihai amacı Ankara’yı cezalandırmak değil, oradaki politika değişikliğini zorlamakla ilgili.
Hangi veriye bakarsak bakalım, (ABD’deki) siyasi tavır değişiyor. Vilnius’tan döndükten sonra, Biden yönetimi, Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginliği azaltmayı, – daha büyük olmasa da – NATO İttifakı’nı genişletmek kadar önem taşıyan bir siyaset önceliğine yükseltmek için Kongre’deki görüşlere katıldı.
Vilnius öncesindeki çok sayıda Beyaz Saray açıklamasında (en önemlisi Başkan Biden ile Başbakan Kyriakos Mitsotakis ve Başkan Erdoğan arasındaki konuşmalar, ve Jake Sullivan ile Erdoğan’ın sözcüsü arasındaki bir görüşemeden sonra) Biden yönetimi “Ege’de istikrarın sağlanmasını” “önemli” ve “ortak bir öncelik” olarak nitelendirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı, “Ege’yi önemsediğini” hem Kongre’ye hem de Yunan-Amerikan diasporasına iletmek için fazla mesai yaptı.
Yönetim gecikmeli de olsa bu cephede laf üretmekten daha fazlasını sağlaması gerektiğini fark etmiş durumda. Ama, denir ya, geç olsun da güç olmasın. Yani, bir siyaset değişikliği yolda.
Kongre’nin – özellikle de Senatör Menendez’in – ısrarlı tutumu sayesinde yönetim, ABD’nin “Ege’de istikrar” önceliğini tehlikeye attığı takdirde Türkiye’nin sorumlu tutulacağını açıkça vurgulamak zorunda kalacak. Türkiye’ye yönelik olarak daha önce F-35’ konusunda olduğu gibi, herhangi bir silah anlaşmasının askıya alınması veya iptali “hesap verebilirlik” ile eşgüdümlü olacak.
Erdoğan, Türk F-16’larını Yunanistan’a karşı kullanma planının olmadığını ilan etmekle, bu durumu fark etmiş görünüyor.
Ancak, Amerikalı yazar Robert Heinlein’in iddia ettiği gibi: “Birisinin iyi mizacına asla hitap etmeyin. Onda bu olmayabilir. Onun kişisel çıkarlarına dokunmak size çok daha fazla kaldıraç sağlar.”
Siyaset değişikliğinin ikinci kısmı, Yunanistan’ın “caydırıcılık faktörü”nü yükseltiyor. Onlarca yıl önce, ABD askeri yardımında Yunanistan ve Türkiye arasında 7:10 oranı geçerliydi. Bugün, ABD’nin Yunanistan için niteliksel bir askeri üstünlük sağlamasının eşiğindeyiz. F-35’ler, Rafales ve güncellenmiş F-16 filosuyla Atina, “sözlere” güvenmek; gecikmeli hesap verebilirliğe yaslanmak veya belirli bir dönemde Oval Ofis’te kimin olduğu konusunda endişelenmek zorunda kalmayacak.
Erdoğan kesinlikle Biden yönetiminden daha fazla taviz koparmaya çalışacak. Kongre imzasına rağmen Yunanistan’ın F-35 anlaşmasının resmi bildirimini açıklanamaz ve haksız yere engelleyen Amerikalı yetkililer de var.
Ve yönetim, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki uzlaşmaz tutumunu görmezden geliyor gibi görünüyor – öyle ki, Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgalinin karanlık yıldönümünde Dışişleri Bakanı Antony Blinken, aralarında Kıbrıs Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nın da yer aldığı AB dışişleri bakanlarını Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeye çağırdı.
Görünüşe göre Biden yönetimi dersleri yavaş yavaş öğreniyor. Ancak Amerikalı yetkililer herhalde bir gün uyanacak ve Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın herhangi bir AB-Türkiye müzakeresi üzerinde veto hakkına sahip olduğunu da hatırlayacaklar.
Ekim ayı hala çok uzakta ve “dram”ı icat eden bölgede bunun çok daha fazlasına gebe olduğumuzdan eminim.
Endy Zemenides, Helenik Amerikan Liderlik Konseyi’nin (HALC) icra direktörü.
Bu makale, Kathimerini gazetesindeki orijinalinden FTP çevirisiyle yayınlandı.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.