Halkın tasarruf alışkanlığında döviz ve altının ağırlıklı yer tutması, gayrimenkul ve otomobil piyasasının cazip hale gelmesi, bazı varlıkların yastık altında tutulması gibi ekonominin potansiyelini aşağı çeken olumsuzlukların arkasındaki ana nedenlerden birisi reel faizlerin negatif olmasıdır. Bugün Türkiye ekonomisi, aylardır ısrarlar sürdürülen negatif reel faizlerin olumsuz etkilerini yaşamaktadır.
Reel faizin negatif olması demek faizlerin aynı dönemde gerçekleşen enflasyondan daha düşük olmasıdır. Örneğin vatandaş gelecek bir yıl için mevduatına yüzde 25 faiz alıyorsa, buna karşın aynı dönemde enflasyon yüzde 25’ten daha yüksekse burada bir negatif reel faiz söz konusudur. Yani tasarruflar enflasyon karşısında erimiştir. Kazanılan faiz, paranın enflasyon karşısındaki kaybını telafi edememiştir.
Reel faizin uzun bir süre negatif olması ekonomideki tasarruf ve harcama tercihlerini değiştirir. Bizde olan da budur.
Tasarruf edilip Türk Lirası mevduatlarda tutulan para, enflasyonun karşısında eriyince tasarruf sahibi başka alanlara yönelir. Dövize ya da altına gider; hisse senedine yatırım yapar. Bir kısım tasarruf sahibi ise parayı tasarruf etmek yerine harcamaya yönelir. Araba alır, beyaz eşyasını yeniler, gayrimenkule gider.
En tehlikelisi de parasını yastık altına çekip, evinde ya da işyerindeki kasasında tutmaya yönelir. Uzun bir süre negatif reel faizde ısrar ettikten sonra paranın araba ya da gayrimenkul gibi alanlara kaymasına, dövize ya da altına yönelmesine veya yastık altına kaçmasına şaşırmamak gerekir.
Son 2 yılda ekonomiyi yönetenlerin çağrılarına kulak verip parasını Türk Lirasında tutmakta ısrar edenler ne yazık ki enflasyon karşısında kaybettiler. Tasarrufları negatif reel faiz oranında eridi.
Oysa onlar yabancı paralara teveccüh etmeyip, ulusal paramızda kalmış, parayı yastık altına çekmek yerine birikimlerini finans sistemi aracılığıyla ekonomimizin kullanımına sunmuş “örnek” vatandaşlardı. Ama bu “örnek” tutumları nedeniyle kazanmadılar; kaybettiler. TL’ye güvenmeyip dövize ya da altına gidenler, bankacılık sistemi aracılığıyla ekonomiye aktarmak yerine eve ve arabaya yatıranlar ise enflasyonun üzerinde kazandılar.
Negatif reel faizle tüketim canlanır; enflasyon daha da artar. Türkiye 2021 yılı ortasından bu yana negatif reel faiz uyguluyor. O gün bugündür de yüksek enflasyonla boğuşuyor. Şu ana kadar alınan kararlar yeni ekonomi yönetiminin de negatif reel faiz uygulamasını sürdürmekte olduğunu gösteriyor.
Negatif reel faiz durgunluk içindeki ekonomileri canlandırmak için kısa süreli olarak başvurulabilecek bir araçtır. Ama bizdeki gibi iki yıl boyunca ve üstelik enflasyonun ise yüksek seyrettiği dönemlerde uygulanabilecek bir yöntem değildir. Türkiye dünyada enflasyonu yüksek seyrettiği halde negatif reel faize geçen ve kalmakta ısrar eden nadir ülkelerden biridir.
Bu kadar uzun süre negatif reel faizde ısrar etmek TL’yi tercih eden tasarruf sahibini cezalandırmak; öte yandan TL cinsi kredi kullananları ise ödüllendiren bir yaklaşımdır. İsraf ekonomisinden çıkmak için tasarrufların özendirilmesi gerekir. Bunun da yolu faizin doğru belirlenmesinden geçer.
Kısacası, Türkiye’de son dönemde hemen her düzeyde üretkenliğe ve “verim ekonomisi”ne dönüş çağrıları yapılıyor; gayrimenkul ve otomobil piyasasının cazip hâle gelmesinin ekonomiye olumsuz etkisi anlatılıyor; “Tasarruf ekonomisinden yana olalım, israf ekonomisini bir kenara koyalım;” deniliyor. Bunlar icabet edilmesi gereken doğru çağrılardır ancak önce ekonomi yönetiminin buna uygun ortamı yaratması gerekir.
Bu yazı Ekonomim‘den alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.