Üç ay kadar önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika’yı hükümetini devirmek için komplo kurmakla suçluyor, Rusya ile “özel ilişkisini” övüyor ve İsveç’i Nato’ya girmesini engellemekle tehdit ediyordu. Bugün ise ülkesinin Mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde beklenmedik şekilde kolay bir zafer ardından, gözlerini Batı’ya dikmiş durumda.
Bay Erdoğan, İsveç’in yaklaşık bir yıldır engellediği NATO’ya katılımına geçiş izni sözü verdi, Ukrayna’nın ittifaka üyelik hayallerini açıkça destekledi ve Avrupa Birliği’ni Türkiye ile katılım müzakerelerini sürdürmeye çağırdı. Ayrıca, artan enflasyon karşısında faiz oranlarını düşürme konusundaki feci politikasını rafa kaldırarak Batılı yatırımcılara kur yapmakta.
Son hamleler şimdiden Türkiye’ye yarar sağlamaya başladı. Amerika —daha önce Kongre tarafından ertelenen bir anlaşma olan— 20 milyar dolarlık F-16 savaş uçağı ve yükseltme kitlerini satmaya hazır görünüyor. ABD Başkanı Joe Biden, şimdiye dek defalarca küçümsediği Erdoğan’ı yakında Beyaz Saray’a davet edebilir.
O ve diğer NATO liderleri, Vladimir Putin’i Karadeniz’i Ukrayna tahıl ihracatına yeniden açmaya ikna etmek için güçlü Türk lidere bakıyor. Gıda ihracatının açılması için Türkiye’nin müzakere ettiği anlaşma, Putin tarafından 17 Temmuz’dan bu yana durdurulmuştu. Erdoğan, Rus diktatörün Türkiye’ye ziyaretinin beklendiği bu ay sonunda bunu yapma (ikna etme) şansına sahip olabilir. AB bile Türkiye ile “yeniden angajman” doğrultusunda sesler çıkarmakta.
Ancak, Erdoğan’ın stratejik olmaktan çok taktiksel olan ve çoğunlukla ekonomik gereklilikten doğan hamleleri, ülkenin ilişkilerini baştan aşağı yeniden kurgulama (sil baştan) anlamına gelmez. Erdoğan kendisini eleştirenlere zorbalık yapmaya ve onları hapse tıkmaya; yolsuzluğun gelişmesine izin vermeye ve devlet kurumlarını hükümranlığı altına almaya devam ettiği sürece, Avrupalı diplomatlar, gerçek bir “yeniden yakınlaşma” şansını önemsemiyorlar.
Türkiye lideri, yukarıdaki zorluklardan herhangi biriyle uğraşmak niyetinde olmadığı gibi, ve bunların varlığını kabul etmeye gerek de görmüyor. Litvanya’daki NATO zirvesinde “Türkiye’nin demokrasi, hak ve özgürlüklerle ilgili hiçbir sorunu yok” dedi.
Türkiye’nin ABD ile ilişkileri gerçekten gelişiyor. Ancak bunun nedeni, AB’de olduğu gibi, neredeyse dibe vurmuş olması. Türk yetkililer, Türkiye’nin “terörist” olarak gördüğü Suriye’deki Kürt isyancılara Amerikan desteğinin sürmesinden rahatsız. Amerikalılar ise, İslam Devleti’nin (DAEŞ) sınırının dibinde bir halifelik kurmasına kapı araladığı ve Rusya’dan silah satın aldığı için Türkiye’yi azarlıyor.
Brüksel’de Türkiye’ye yönelik duyarlılık bundan daha iyi değil. Erdoğan, Türkiye’nin AB ile durdurulan katılım müzakerelerinde ilerleme karşılığında İsveç’e desteğini takas etmeye çalıştı. Ama böyle bir şey gerçekleşecek gibi değil. Analistler ve Avrupalı diplomatlar, Türkiye’nin dümendeki Erdoğan ile umabileceği en iyi şeyin AB ile mevcut Gümrük Birliği’ne bir güncelleme olduğunu ve bunun bile yıllar alabileceğini söylüyor.
Türkiye’nin eski AB büyükelçilerinden Selim Yenel, Avrupalı liderlerin Türkiye’yi en azından dış politika tartışmalarına dahil etmesi gerektiğini öne sürüyor. Şimdiye kadar, bu reddedildi. “Erdoğan’a herhangi bir hediye sunmak istemiyorlar” diyor Yenel. “Ama önümüzdeki beş yıl boyunca onunla yaşamak zorunda kalacaklar.”
Türkiye’nin ekonomik ortodoksluğa dönüşü de yarım yamalak. Geçen sonbaharda enflasyonun üç haneli rakamlara yaklaşmasına yol açan “parasal savrulma” döneminin finali beklenenden çok daha az dramatik oldu.
Hafize Gaye Erkan başkanlığındaki Merkez Bankası, faiz oranlarını iki ay boyunca kümülatif dokuz puan artırdı; bu, piyasa gözlemcilerinin öngördüğünden çok daha az.
Bankanın dış rezerv satışlarında yavaşlamaya yol açsa da, başka bir döviz bozgununu tetikledi. Kur, seçimlerden bnu yana dolar karşısında değerinin neredeyse dörtte birini kaybederken, yılın ilk yarısında yavaşlayan enflasyon geçen ay tekrar yüzde 48’e yükseldi. Erkan, bizzat, —bankanın önceki tahmininin iki katından fazlasını ifade eden oranla— enflasyonun yüzde 58’e tırmanacağını öngörüyor. Ancak tedrici değişiklikler hiç değişiklik olmamasından iyidir. Yıllarca Türkiye’den uzak duran Batılı yatırımcılar, temkinli olsalar da, geri dönüyorlar. Yabancılar Haziran başından bu yana Türk hisse senetlerinde 1,8 milyar dolar satın aldı.
Erdoğan Ukrayna konusunda daha şahin bir tavır alarak dikkatleri üzerine çekti. Temmuz ayında, Vilnius’taki NATO zirvesinden günler önce, Rusya’nın işgalinin başlamasından bu yana ilk kez Türkiye’de ağırladığı Ukrayna lideri Volodymyr Zelensky’ye Ukrayna’nın “NATO üyeliğini hak ettiğini” söyledi. Erdoğan, Zelensky’nin Mariupol’da Rus birlikleri tarafından ele geçirilmiş olan ve esir takasının bir parçası olarak Türkiye’ye transfer edilen beş Ukraynalı komutanla eve dönmesine izin verdiğinde Rusları kızdırdı. Erdoğan daha önce Putin’e bu esirlerin savaş sonuna kadar Türkiye’de kalacağına söz vermişti.
Erdoğan seçimlerden önce Türkiye’nin önemli gaz borçlarını erteleyen ve Türkiye’nin ilk nükleer santralinin inşasını finanse etmek için ek olarak milyarlarca dolar aktarmış olan Rusya’yı kızdırmayı göze alamamıştı. Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Emre Ersen, Türkiye liderinin Rusya’nın baskısına karşı kendisini daha az savunmasız hissettiğini, Putin’in son zamanlarda Türk liderin tavırlarından hoşlanmayabileceğini, ancak onu geri itmek için yapabileceği pek bir şey olmadığını söylüyor. Türkiye, Rusya’nın ihracatı, turistler ve oligarklar için önemli bir güzergah ve Batı ile görüşmelerde potansiyel bir arabulucu.
Bu yazı FTP tarafından Ekonomist‘ten kısaltılarak aktarıldı.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.