İşsizlik oranımızın grafiği döviz kurundan bile daha durağan. Adeta hız sabitleyici ile giden otomobil gibi; otomatik pilotta uçan uçak gibi…
Oranın illa oynak olması, dalgalanma göstermesi gerekmiyor ama olumlu yönde de bir gelişme görmüyoruz; daha da ötesi bu işsizlik oranı çok da anlam ifade etmiyor.
Gelin işsizliğin bizde nasıl düşük göründüğüne ilişkin basit bir örnek verelim:
Dört aile ve her bir ailenin anne, baba ve yetişkin iki çocuktan oluşan dört ferdi var.
- Birinci ailede yalnızca baba çalışmak istiyor ve işgücü piyasasına giriyor. Baba iş de buluyor. Bu ailede işsiz yok, işsizlik oranı da sıfır.
- İkinci ailede baba ile birlikte anne de çalışmak istiyor ama iş bulabilen yalnızca biri. Bu ailede çalışmak isteyen iki kişiden biri işsiz, yani işsizlik oranı yüzde 50.
- Üçüncü ailede anne ve babanın yanı sıra çocuklardan biri de çalışmak istiyor. Ama işi ara ki bulasın, yalnızca baba (ya da anne veya çocuk) çalışabiliyor. Bu ailede çalışmak isteyen üç kişiden ikisi işsiz, yani işsizlik oranı yüzde 66.
- Dördüncü aile iyice geçim zorluğu çekiyor ve anne, baba ve iki çocuk hepsi birden iş arıyor. Dört kişi birden işgücü piyasasında. Ne var ki yine yalnızca bir kişi iş bulabilmiş durumda. Çalışmak isteyen dört kişinin üçü işsiz. Bu ailedeki işsizlik oranı yüzde 75.
İşte Türkiye birinci aile konumundadır! Çalışmak isteyen az, dolayısıyla da işsiz az ya da örnekte olduğu gibi yok, bu yüzden de işsizlik oranı düşüktür.
TÜİK’in dün açıkladığı son veri haziran ayına ait ve Türkiye’de işgücüne katılma oranı yüzde 52.9 düzeyinde. Yani çalışabilir durumdaki her 100 kişinin yaklaşık 53’ü çalışma isteğinde bulunuyor, 47 kişi ise işgücü piyasasına çeşitli nedenlerle girmiyor.
İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 70.7, kadınlarda ise yüzde 35.5.
Peki bu oran Avrupa Birliği ortalaması kaçmış?
Sıkı durun, tam yüzde 74.7!
Gelin şimdi önce TÜİK verilerini özetleyelim, sonra da bu verileri Avrupa Birliği ortalamasındaki orana göre yeniden düzenleyelim. Bakalım bizde işsizlik aslında nerelerde olacakmış!
TÜİK’in haziran verilerine göre;
– 15 ve yukarı yaştaki nüfus 65.4 milyon.
– Bu nüfusun yüzde 52.9 oranındaki 34.6 milyonu çalışmak istemiş ve işgücü piyasasına girmiş.
– Çalışmak isteyenlerin 31.3 milyonu iş bulmuş ve 34.6 milyonun 3.3 milyonu işsiz kalmış, yani işsizlik oranı yüzde 9.6 olmuş. Şimdi Avrupa Birliği’nde yüzde 74.7 olan işgücüne katılma oranını bizim verilerimize uyarlayalım.
– 15 ve yukarı yaştaki nüfus 65.4 milyon.
– Bu nüfusun yüzde 74.7 oranındaki 48.9 milyonu çalışmak istemiş ve işgücü piyasasına girmiş.
– Çalışmak isteyenlerin 31.3 milyonu iş bulmuş ve 48.9 milyonun 17.6 milyonu işsiz kalmış, yani işsizlik oranı yüzde 35.9 olmuş.
Bir, bizde işsizlik düşük değilmiş…
İki, bizde düşük olan çalışmak isteyenlerin sayısıymış…
Üç, işsizlik oranımız çalışmak isteyenler az olduğu için böyle görünüyormuş, yani yanıltıcıymış…
Dört, çalışmak isteyenlerin sayısındaki her artış, işsizlik oranımızın yüksek görünmesine yol açacak “tatsız” bir durummuş…
Beş, iş arayanların sayısını olabildiğince düşük tutmakta yarar varmış…
Avrupa Birliği ortalamasında bu yılın mart ayı itibarıyla yüzde 74.7 olan işgücüne katılma oranı Avrupa’daki bazı ülkelerde çok daha yüksek.
Birkaç ülkeyi örnek olarak verelim:
“İsviçre yüzde 83.5, Almanya yüzde 79.7, İzlanda yüzde 79.6, İngiltere yüzde 79.2, İsveç yüzde 78.5, Hollanda yüzde 75.7, Fransa yüzde 73.9, Norveç yüzde 72.8, Danimarka yüzde 71.8, Finlandiya yüzde 71.4, İtalya yüzde 66.5.”
Avrupa ülkelerinde nüfusun bize göre daha yaşlı olduğunu ve bunun doğal olarak işgücüne katılma oranını düşüreceğini de unutmayalım.
Bu yazı Ekonomim‘den kısaltılarak aktarıldı.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.