CHP’nin yenilenmesi üzerine tartışmalar hiç bitmez. Türkiye’nin marka haline dönüşmüş sorunlarından birisidir CHP.
12 Eylül darbesi sonrası ülke siyasetinin en önemli gündem ve tartışma başlıklarından birisi hep CHP, CHP’nin değişimi, CHP kurultayları, CHP içi kliklerin mücadeleleri, ayrılanlar, transfer edilenler, adaylar oldu.
CHP, tarihinde 37 olağan, 17 olağanüstü kurultay yapmış. Şimdi CHP 38’inci kurultayını yapma sürecinde.
“Altı ok, Halkçılık Programı, Dokuz Umde, 12 Temmuz Beyannamesi, İlk Hedefler Beyannamesi, Akgünlere” gibi iddialı belgeler yayınladı. Dünyanın ve ülkenin gidişatını kendince anlamlandırarak program düzeltmeleri ya da ideolojik açılımlar denilebilecek arayışlara cevap aranmış bu metinlerle. Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminde de “Altı Ok” ilkelerinin içeriği 2015 Parti Programı’nda yeniden netleştirildi, 2020’de de 13 maddelik “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” ve hedefler ilan edildi.
CHP’nin ideolojik ve programatik pozisyonu da güncel siyasi tutum ve tercihleri de kadroları ve adayları da her gün ve her zaman tartışma konusu oldu. Değişmeyen bir şey daha oldu tüm bu dönem boyunca; 12 Eylül sonrası CHP hiç iktidara gelecek toplumsal desteğe, oya ulaşamadı. Baykal döneminde yüzde 21 oy oranını aşamamıştı, şimdi de yüzde 25’e demirlemiş görünüyor.
Tüm bu zaman aralığında dünya da değişti, ülke de değişti, değişmeyen şeylerden birisi olarak CHP karşımızda. Şimdi geldik yine, yeniden CHP tartışmalarına. CHP ruhunu mu arıyor, yeni ruh mu arıyor? CHP yeni lider yeni kadrolar mı arıyor? CHP dünyayı ve çağ değişimini anlamaya, anlamlandırmaya mı çalışıyor? CHP Türkiye’yi yeniden anlamaya, düşünmeye mi çalışıyor ya da Türkiye ve kendisi için yeni bir anlam dünyası mı yazmaya çalışıyor?
Genel kamuoyu da CHP’nin iç kamuoyu ve örgütü de kolay yol aramaktan çıkıp bunları tartışıyor gibi görünmüyor. Yine, yeniden tartışma genel başkan tartışması içine sıkıştırılıyor.
Şurası çok açık; 2023 seçim yenilgisinin doğrudan sorumlusu CHP ve Kılıçdaroğlu’dur.
Altılı Masa’yı kurmak, programatik metinler yazmak, helalleşme gibi açılımlar yapmak elbette çok önemli ve değerliydi.
Öte yandan kendi adaylığını dayatmasının tüm muhalefeti kilitlemesi, Altılı Masa’nın ve ortak metinlerin toplumsallaştırılamaması, iktidarın çizdiği siyasi ve ekonomik zihin haritasının aşılamaması, topluma değişimin kaos ve karmaşa olmadan başarılacağına dair güvenin verilememesi, popülizmi daha kaba popülizmle yenebileceğine inanmak, sivil toplumla güven ilişkisini kuramamak gibi yaşamsal hatalarla seçimler kaybedildi.
Herkesin, her ortağın az veya çok payı olsa da sürece ve seçime önderlik etmesi gereken CHP ve Kılıçdaroğlu meseleyi kendi adaylığı dayatmasının dışına çıkaramadı. Bireysel kahramanlık peşine düşüldü ve kaybedildi.
Üstelik hala da sağlıklı bir seçim değerlendirmesi de özeleştiri de yapılmış değil. Buna karşılık muhalif seçmende umutsuzluk, çaresizlik, hayal kırıklığı ve motivasyonsuzluk hakim. CHP de Kılıçdaroğlu da hala 25 milyon seçmenine bir açıklama yapmış değil.
CHP kurultaya gidiyor ama asıl önemlisi ülke yerel seçimlere gidiyor. Eğer bu seçimlerde de ağır bir yenilgi alınırsa CHP de toplumsal muhalefet de ülke de nerelere savrulur, bilinmez. CHP kişileri, adayları tartışmadan önce Türkiye’yi ve dünyayı yeniden düşünmeli, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmalıdır. Kişileri ve adayları tartışarak geçirilmiş son iki yılın nelere mal olduğu ortada iken benzer hatada ısrarın da sonucu belli, korkarım.
CHP’nin en önemli sorunu beslenme damarlarının kapalı oluşu ne yazık ki. Parti bilimden, yeni fikirlerden, tartışmalardan beslenemiyor. Parti sivil toplumdan, gençlerden de beslenemiyor. Transferlerle, flaş isimlerle, sürpriz adaylıklar, sürpriz danışmanlıklarla yenilendik sanılırken son derece dışa kapalı, hatta parti örgütüne bile kapalı oligarşik bir yönetim biçimine sahip.
Evet son seçim yenilgisinden Kılıçdaroğlu sorumlu ama şunu da sorgulamak gerek değil mi? Nasıl bir örgüt ve parti yapısı, karar mekanizmaları var ki üst yönetim bu denli oligarşik ve keyfi davranabiliyor? Elbette bu durumdan ülkenin siyasi zeminini düzenleyen yasaların, siyaset kültürünün etkisi çok büyük ama hiç mi örgütün, CHP’nin kendi kültür ve alışkanlıklarının payı yok?
Böyle bir ortamda Ekrem İmamoğlu bir şey söylemeye çalışıyor. Seçimin ardından “İktidar İçin Değişim” sloganıyla bir internet sitesi erişime açıldı. İmamoğlu siteyi, “Değişime davet: CHP’de değişim, Türkiye’de değişim, iktidar için değişim sürecine katılımınızı, görüş ve önerilerinizi bekliyoruz” diyerek duyurdu.
İmamoğlu cumhurbaşkanlığı adaylığı için de şimdi CHP Genel Başkanlığı için de adı en çok geçen isimlerden birisi. Kamuoyundaki desteğinin en büyük kaynağı yerel seçimlerde Erdoğan’ın adayına karşı sekiz puan farkla kazanmış olması. Başarı umudu ve ihtiyacı yüksek Erdoğan muhalifi seçmen gözünde bu çok önemli.
Handikapı ise biraz kendi iradesi ve hatasıyla, biraz da genel ve parti kamuoyu baskısıyla CHP içi tartışmalara sıkışmış, sıkıştırılmış olması. Basın toplantısındaki açıklamalarından anladığım, “İstanbul’u kaybetmeden Türkiye’yi kazanmak” gibi bir strateji kurgulanmış.
“İstanbul’a hizmet gerçekten dünyaya hizmettir. İstanbul’a ihanet edilemez. Çünkü bu sadece Türkiye’ye değil insanlığa ihanet olur. Ben İBB Başkanı olarak ilk yola çıktığımda tüm halkımıza bu mukaddes şehrin en başarılı belediye başkanı olacağıma söz verdim. Bu sözümü tutmaya devam edeceğim.”
“İstanbul’u bir kez daha savunmak için bir kez daha yola çıkıyorum. Refah içinde bir şehir oluşturmak için yola çıkıyorum, dünyanın tüm teknolojik yeniliklerine ev sahibi olmak için yola çıkıyorum. 2019’da olduğu gibi CHP’li yol arkadaşlarımla farklı partilere gönül veren kıymetli hemşherilerim İstanbullularla tekrar İstanbul ittifakını en güçlü şekilde kurmaya geliyorum…”
Bu cümleler doğal olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yeniden adaylık arzusu olarak değerlendirilebilir. Aynı konuşmada ülkedeki gelir dağılımı konusuna değinerek ekonomik, eşit hissedarlık gibi bir kavramla demokrasi vaadi gibi siyasal vurgular da var.
“Demem o ki İstanbul ve Türkiye’nin kaderleri biliyorum ki mühürlüdür. Bu nedenle ben de kendimi İstanbul’la mühürlü kabul ediyorum. Hayatımı adadığım bu mukaddes şehre ve 16 milyon hemşehrime en üst düzeyde hizmet etmeyi, Türkiye’ye hizmet etmek ve alternatif bir Türkiye vizyonu ortaya koymak olarak görüyorum” da diyor. “Bu topraklarda cesur bir demokrasinin adaletin bölgemize ve dünyaya ilham kaynağı olacak özgürlüklerin hukukun üstünlüğünün ve güçlü bir devletin yeniden tesisi benim öncelikli hedefimdir.”
Anladığım kadarıyla İmamoğlu İstanbul derken Türkiye demeye çalışıyor, belediye başkanlığı adaylığı derken CHP demeye çalışıyor. İstanbul üzerinden CHP’ye ve 25 milyon muhalif seçmene konuşmayı hedefliyor. 2024 Mart’ında yapılacak yerel seçimleri 2023 genel seçimlerinden, o seçimlerdeki ittifaklardan, başarı ya da başarısızlıklardan ve CHP içi tartışmalardan bağımsız düşünmek mümkün değil.
Erdoğan 31 Mayıs akşamı zaferi sonrası balkon konuşmasında bile örgütüne yerel seçimleri hedef vermişti. İktidar kanadının siyasal stratejisi belli, yalnızca adaylarını bilmiyoruz. Seçimlerin ardından oluşan kabine, bürokrasideki atamalar, parti içindeki görevlendirmelere bakıldığında devlet aygıtının da parti örgütünün de yapılanma için bir stratejisi olduğu görülüyor. Bu stratejinin hayata geçmesi için yerel seçimlerde de iktidarın gücünün perçinlenmesinin hedeflendiği anlaşılıyor.
Yalnızca CHP değil muhalefet kanadındaki hemen her aktör ise henüz şoku ve kendi iç tartışmalarını aşabilmiş, yeni bir siyasi pozisyon ve tutum belirlemiş gibi görünmüyor. Aktörlerdeki bu savrulma doğal olarak 25 milyon muhalif seçmeni daha da kaygılandırıyor.
Muhalefet ve CHP meseleyi yine ve yalnızca adaylar, isimler tartışması dışına çıkaramadıkça doğru bir siyasal strateji de yerel ve esnek ittifaklar da oluşamayacak. İstanbul’da da diğer birçok ilde de yerel, esnek, ilkesel ittifaklar olmadan başarı zor görünüyor.
Nitekim İstanbul’un son 8 yıldaki 9 sandık sonucuna bakıldığında muhalefetin iktidar bloku karşısında en geniş birlikteliği olmadan kazanmak zor görünüyor. 2017 referandumundaki her 100 seçmen içindeki 45 seçmenin başkanlık sistemine hayır deyişi, 42 seçmenin evet deyişindeki denge neredeyse aynen devam ediyor.
Belki İmamoğlu bu riski görerek, tartışmayı başka bir zemine çekmeye çalışıyor. Hikaye nasıl gelişecek göreceğiz.
Bu yazı Gazete Oksijen‘den alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.