Son günlerde karşımıza çıkan ekonomi dışı üç önemli konu üzerinde durmak istiyorum.
İlk konu Cumhuriyet’in 100. yılı nedeniyle Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından bastırılan hatıra parayla ilgili. Darphane, bu gibi önemli yıldönümlerinde altın veya gümüş kaplama ya da bronzdan yapılan hatıra para bastırır ve satışa sunar.
100. Yıl dolayısıyla da hatıra para bastırıldı ve bugünlerde piyasaya sürülüyor. İletişim ve hazırlık konusu ise maalesef çok kötüydü. Oysa böyle önemli bir yıldönümü için bastırılacak olan hatıra para için uluslararası bir yarışma açılmalı, önde gelen sanatçılardan bir jüri oluşturulmalı ve jürinin seçtiği mesela beş tasarım halkoyuna sunulmalıydı.
Sonra da basılan para kutlamalardan bir gün önceden başlayarak bütün bankalarda satışa sunulmalıydı. Bunların hiçbiri yapılmadığı için kamuoyunda böyle bir paranın basılıp basılmayacağına ilişkin soru işaretleri doğdu. Bu, bize her alanda olduğu gibi plansız, programsız davranmanın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Sosyal medyadan görebildiğim kadarıyla basılan hatıra para beğenilmedi. Buraya resmini koyayım siz kendi kararınızı verin:
Solda paranın ön yüzünde Atatürk’ten başlayarak görev almış cumhurbaşkanlarının portreleri ve Türkiye Yüzyılı yazısı, sağda zeminde bir Atatürk portresinin üzerinde ihalar, sihalar, TOGG, Oktay Sinanoğlu, Aziz Sancar, voleybolcu bir kız, Çamlıca Camii gibi figürler ve çok sayıda 100 yazısı var. Sosyal medyadan gelen tepkiler paranın siyasal iktidarın parti propagandasının aracı olduğu yönünde yoğunlaşıyor. Ben buna ek olarak paranın her iki yüzünün de gereksiz şekilde karma karışık olduğunu düşünüyorum.
İkinci konu yine Cumhuriyetin 100. yılı kutlamalarıyla ilgili. Son güne hatta son ana gelinceye kadar bu yıldönümünün kutlanıp kutlanmayacağına ilişkin kimsenin zihni net değildi. Sonunda kutlamalar son derecede güzel bir biçimde yapıldı. Oysa böyle önemli günlerde sabahtan başlayarak akşama kadar nerede ve hangi saatte neler yapılacağı bütün ayrıntısıyla günler öncesinden açıklanmış olmalıydı. Bu da yine plansız, programsız bir durumun net yansıması olarak hafızalara kazındı. Eğer bu kutlamaların bu şekilde bir programı var idiyse o zaman bu durum bir iletişim faciası olarak kabul edilmeli.
Üçüncü konu İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın Cumhuriyet’in 100. Yılı vesilesiyle yaptığı konuşmayla ilgili bir yorum ve tahmin. Sayın Yerlikaya’nın konuşmasında Atatürk vurgularıyla dolu mesajı pek çok kişi tarafından çok beğenildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, halkın içinden gelen bir kişi olarak toplumu çok iyi tanıyor ve biliyor ki İstanbul’u geri alabilmesinin yolu yalnızca kendi seçmeninden değil muhalefeti oluşturan seçmenlerin de bir bölümünden oy almaktan geçiyor.
Muhalefeti oluşturan seçmenlerin, Erdoğan’a karşı en büyük itirazı Atatürk ilkelerine sahip çıkmamasıdır. O halde Erdoğan’ın İstanbul’u geri alabilmesi için seçime kadar Atatürk ilkelerini savunması gerekiyor. Zaten Cumhuriyetin 100. yılı münasebetiyle halka seslenişinde bol bol Atatürk vurgusu yaptı. Kanımca Erdoğan, Yerlikaya’yı İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığına hazırlıyor ve her ikisi de bu seçimi kazanmanın yolunun Atatürk vurgusundan geçtiğini biliyor ve bunu uyguluyor.
Bu yazı Mahfi Eğilmez‘in blogundan alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.