Türkiye cari açığını finanse etmek için her zaman yabancı finansmana ihtiyaç duymuştur. Bu döviz açığı kimi zaman doğrudan yabancı sermaye ya da portföy şeklinde olmuş, kimi zaman dış borçlanma kimi zaman da IMF programı şeklinde gerçekleşmiştir.
Kara para aklama ile mücadele konusunda oluşturulan ve Türkiye’nin de üyesi olduğu bir oluşum Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force-FATF)’dür. Bunun yanında bir de uluslararası etkin, hızlı ve güvenilir bilgi değişimi öngören Egmont Grubu vardır. FATF bizi bir süredir gri listede tutuyor ve son gözlem raporunda bu alanda bazı noktalarda iyileşme olsa da kara para mevzusu en sıkıntılı nokta.
Aslında Türkiye olarak kara para ile mücadele için gerekli uluslararası tüm iş birliklerinde yer almaktayız. Avrupa Birliği son Türkiye raporunda örgütlü suçlarla mücadele ve polis işbirliğine ilişkin yasal çerçevenin ve Türk veri koruma mevzuatının hala AB müktesebatıyla uyumlu olmadığını belirtiyor. Kişisel verilerimizin darkweb’de satıldığına yönelik şüpheler, endişeler var.
AB ile Türkiye arasında, Europol ile ağır suçlar ve terörizmle mücadeleden sorumlu Türk makamları arasında kişisel verilerin değişimine ilişkin uluslararası anlaşmanın tamamlanması hâlâ beklemede. Kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı ile mücadeleyi düzenleyen yasal çerçevenin, Mali Eylem Görev Gücü (FATF) ve Venedik Komisyonunun, Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun hakkındaki tavsiyeleri doğrultusunda iyileştirilmesi gerekmekte. Türkiye’nin (Financial Intelligence Unit) FIU’su olan MASAK Haziran 1998’den beri üye ve Mayıs 2001 tarihinden itibaren de güvenli bilgi paylaşımı ve haberleşme ağından yararlanmakta.
AK Parti hükümetleri önce kara parayla mücadele adımlarını atar gibi yaptı. Ekim 2006’da Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun çıkardı. Ardından ülkenin yabancı kaynak ihtiyacı için varlık barışı uygulamasını tercih etti. İlk Varlık Barışı düzenlemesi 2008, ikincisi 2013 yılında, üçüncüsü 2016 yılında ve sonuncusu da 2023’te devreye sokuldu. Varlık Barışı, yurtdışı ve yurtiçindeki para, altın, döviz, sermaye piyasası araçları ile taşınmazlar gibi servetlerin kaynağı sorulmadan ekonomik sisteme dahil edilmesi anlamına gelir.
Cumhuriyet tarihinde AKP hükümetleri dışında hiçbir hükümet Varlık Barışı uygulamamıştır. Yurtdışı ve yurtiçinde para, altın, dövizi bulunan kişiler 2008 yılında yürürlüğe giren bu uygulamaya ciddi ilgi gösterdi ve 47,3 milyar lira kayda geçirildi (yaklaşık 39 milyar dolar). Tahakkuk eden 1 milyar 600 milyon lira verginin (yaklaşık 13 milyar dolar) ne kadarının tahsil edildiğini ise hala bilmiyoruz[1]
2013 yılındaki İkinci Varlık Barışı’nda da 2008 yılında olduğu gibi mal varlıklarının sisteme girişi karşısında yüzde 2 vergi uygulandı. Bu sefer Türkiye’ye getirilmek üzere 69 milyar 830 milyon liralık (yaklaşık 37 milyar dolar) varlık beyan edilirken, 1 milyar 480 milyon lira vergi tahakkuk ettirildi. Ancak sadece 8 milyar 500 milyon lira tutarındaki varlık için 170 milyon TL (yaklaşık 89 milyon dolar) vergi tahsil edilebildi.
Ancak asıl dönüm noktası 2016 yılında öncekilerden farklı olarak nereden kazanıldığı bilinmeyen varlıkların sıfır vergi ve incelemeye tabi tutulmadan sisteme kaydedilmesi kararı oldu. Bu çerçevede getirilen para, döviz, altının Mali Suçları Araştırma Kurulu, Gümrük, Gelir İdaresi ve Vergi denetimlerinin dışında tutuldu. 2016 yılında kaç kişinin ne kadar büyüklükte bir ekonomik varlığı sisteme kaydettiği bugün bile meçhul.
Yani, 2016 yılından itibaren artık aleni bir şekilde paranın her türlüsünü ülkeye çekmek için gerekli ortam da hazırlanmış oldu. Para kaynaklarını sorgulamayan, kara ve kirli parayı bir mıknatıs gibi kendine çeken Türkiye o tarihten bu yana dünyanın önde gelen suç örgütlerinin, yasa dışı faaliyetlerden elde edilen gelirlerin önemli bir toplanma ve transfer noktası oldu.
2022 yılında ödemeler dengesi hesaplarında neredeyse cari açığın önemli bir kısmının finansmanını sağlayan kaynağı belirsiz bir 26 milyar ortaya çıktı. Bu miktarın ne kadarı kara para bu konuda da net bir bilgi yok. Ancak ekonominin durgunluğa girmesini geciktiren unsurlardan biri de belki bu yurtdışından neden, nasıl girdiğinin bir türlü kamuoyuna açıklanmadığı affedilen servetler.
İşin ilginç yanı kara parayla mücadele ettiğini iddia eden bir yönetimin kara para girişini teşvik eden uygulamalarıdır. Bugün bir süredir basını ve sosyal medyanın gündeminin ilk sırasına oturan Denizbank şube müdiresi hanımın kurduğu saadet zinciri, bu zincirin futbol sektörü mensuplarının başını çektiği halkaları da istenildiği kadar paranın finans ve mali sistem dışına çıkarılarak gelir elde edilmesinin ne kadar kolay olduğunun bir başka küçük çaplı bir kanıtıdır. Bu ülkede milyonlarca dolar nasıl elden teslim edilebilmektedir?
Son 10-15 yılda özel jet, tekne, zırhlı araçlarla kaç milyon (milyar?) dolar bir yerden bir yere taşınmıştır? Global suç örgütü liderleri, çalışma gruplarını neden Türkiye’ye taşıdırlar? Mafya hesaplaşmaları bile Türkiye’nin belli başlı şehirlerinde, uluorta alışveriş merkezlerinde nasıl olabildi? Peki yönetimin ne gibi zaafları oldu? Bugün olanlar işte bu sebeplerden dolayı tesadüf ya da olağan karşılanamaz.
Ekim 2023’te Dilan Polat ve arkadaşlarının güzellik merkezleri üzerinden para aklama ihtimalleri Masak’ın sonunda radarına girdi. Bir tarafta 7500 lira emekli maaşı alan ve bununla bir ay geçinmeye çalışan yaklaşık 13 milyon insan, asgari ücrete talim çalışan kesimin neredeyse yarısı ve bu şaşalı hayatları gözümüzün önünde yaşayan, birkaç yılda inanılmaz servetleri elde edenler… Kaçırılan vergilerden daha önemlisi belki de sadece kayıt dışı servetlerin ülkeye girerken suçları ve suç aktivite üretimlerini de beraberinde getirmeleri. Avrupa Birliği üyesi olma yolunda çıktığımız yolda global suç hizmetleri ticaretinin bir parçası mı olduk yoksa?
Elbette bu noktaya bir anda gelinmedi. Uzunca bir süre yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını saymazsak Erdoğan ve kurduğu düzen Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı, iktidar, muhalefet, parlamento, yargı, ordu ve her kademedeki ve bürokrasi disiplinini, denge ve yönetişim teamüllerini baştan aşağı değiştirmiştir. Bu değişimin sonuçlarını tartışmak bu yazının konusu olmamakla birlikte iş yapış biçimlerini hızlandırmak ve vakit kazanmak amaçlı denetim ve denetleme faaliyetlerini kısıtlamak hatta ortadan kaldırmanın maliyetlerini bugün yolsuzluk, Ponzi oyunları, kayıt dışı para, hızlı ve derin bir yoksulluk, gelir adaletindeki aşırı bozulma olarak deneyimliyoruz.
Unutmayalım ki Rıza Sarraf, Sezgin Baran Korkmaz, Dilan Polat, Thodex’in kurucusu, Çiftlik Bank’ın Mehmet Aydın’ı, Taşkesenoğulları ailesi, Banka Müdiresi Seçil Hanım, sosyal medya fenomenleri hepsi de bu tesadüfen patlayarak ortaya saçılan kolay para avcı ve toplayıcılık sisteminin figüranlarındandır.
Türkiye’de kayıt dışı ekonominin milli gelirdeki payı % 31,2. Bu oran oldukça yüksek. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu oran % 7,8. Kayıt dışı sektörü milli geliri eksik ölçmemize ve vergi kaybına yola açıyor. Ancak dahası var. Özellikle satış/hizmet adedi gün içinde çok yüksek olan, bu işletmelerden hizmet ya da ürün satın alanların fatura veya fiş peşinde koşmadıkları, kuruluş sermayeleri oldukça düşük, kayıt dışı istihdamın yaygın olduğu güzellik salonları, araba yıkama alanları, fastfood dükkanları, “bir milyoncu” denen ucuzcu dükkanlar, online kozmetik vb ürün satışlarının Mali Şube tarafından daha sıkı denetlenmelerinde büyük fayda vardır. Türkiye’de daha 2016’da sayıları 30 bini bulan ‘döner ekmek’ restoranları o denem 6 milyar liralık yıllık cirolarıyla girişimcilerin de iştahını kabartıyordu.
Hollanda’da kara para aklamaya çalışan bazı dönerci ve fastfood dükkanlarını ise satın aldıkları ekmek adedi ele veriyor. Kara para aklayan dönerciler ekmek ve diğer malzeme alışverişlerinden gerçek döner satış adetleri takip edilerek tespit ediliyor. Kara para suçlarının daha yüksek cezalara çarptırılması, denetimlerin arttırılması, MASAK ekiplerinin ve imkanlarının genişletilmesiyle kara para ile mücadele konusundaki hassasiyet pekiştirilebilir. Ancak daha 21 Kasım 2023’te HEDEP’in kara paranın yaygınlaşmasının nedenlerinin araştırılması amacıyla verdiği araştırma önergesi AKP ve MHP’li milletvekillerinin oyları ile reddedildi. O halde tekrar soralım: kara para ile mücadele etmek ve gri listeden bir an evvel çıkmakta samimi bir yönetimimiz var mı?
Bugün pek çok ekonomik sorunun altında yatan ve maalesef bazı akademisyenlerin (taltif edilmek beklentisiyle belki de) öve öve bitiremediği 2021 eylülündeki faiz indirim kararı yatmaktadır. Peşi sıra ortaya çıkan döviz krizini savuşturmak için ortaya atılan Kur Korumalı Mevduatın henüz enflasyon üzerinde etkisini tam olarak hissetmedik bile. Toplumun vergisini ödeyen, sabit bir maaşla geçinmeye çalışan kesimi iki yıldır yüksek enflasyon altında perişan edilmiştir.
Bunun yanında denetimden muaf devlet yönetimi sistemini hızlı ve kolay parayla idare etme uğruna da bugün karşımıza çıkan, televizyonlarda tartışmaya doyulamayan Ponzi şemaları, kısa zamanda altını kahvesine katıp içenlerin, mal, mülk ve servetlerine servet katanların başarılarının sırrı acaba onların arkasındaki koruma kalkanları mıdır?
Ekonomi bir şekilde dönsün de hangi parayla dönerse dönsün zihniyeti çok yanlış ve tehlikelidir. Yargı, Emniyet ve kolluk kuvvetlerinin itibarı bugün zayıflamıştır. Kara ve kolay paranın kanıksanması sosyal sermayenin çok hızlı bir şekilde erimesine yol açar. Sosyal sermaye ülke sınırları içinde ortaklaşa bir fayda üretimi ve bölüşümü projesinin en temel taşıdır. Taşları yerinden oynatmayınız.
Bu yazı Politikyol‘dan alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.