Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1999 yılında İzmit’te 17.000’den fazla insanın ölümüne ve ülke ekonomisinin harap olmasına neden olan yıkıcı deprem sırasında İstanbul Belediye Başkanı’ydı. Hükümetin bu doğal felakete beceriksizce müdahalesi, Erdoğan’ın yetenekli ve şefkatli bir lider olarak referanslarını parlatması için bir fırsat yarattı ve 2003 yılında başbakan seçilmesine zemin hazırladı.
Erdoğan o zamandan beri ekonomik krizler, mülteci krizleri, yolsuzluk skandalları, protesto hareketleri ve hatta bir darbe girişimini atlatarak demir gibi bir yönetim sürdürdü. Ancak 14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yaklaşırken, hem gerçek hem de mecazi anlamda sismik sarsıntılar cumhurbaşkanının iktidarını yirmi yıldır ilk kez sarsma tehdidi yaratmış durumda.
Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin önündeki en bariz engel, Şubat ayında Türkiye ve Suriye’yi sarsan, 45.000’den fazla kişinin hayatını kaybettiği ve on ilde yaklaşık iki milyon kişinin yerinden edildiği depremlere verdiği beceriksiz yanıt.
Sahadan gelen ve sosyal medyada yayınlanan haberler, kurtarma çalışmalarının ve etkilenen bölgelere yardımın gecikmesinden mevcut kaynakların kötüye kullanılmasına ve huzursuzluğu bastırma ve kamu düzenini sağlama konusundaki yetersizliğe kadar, hükümetin ezici bir acz hikâyesini anlattı.
Pek çok Türk vatandaşı, Erdoğan’ın kalitesiz inşaatların kontrolsüzce büyümesine yol açan yetki temerküzünü ve popülist politikalarını suçluyor. Cumhurbaşkanı, hükümet harcamaları ve medya üzerindeki kontrolünü kullanarak acil siyasi yansımaları kontrol altına alabilse de, hakim güç algısı üzerinden güvenilirliğine çoktan zarar verilmiş durumda.
Erdoğan’ın iktidarına yönelik ikinci – ve belki de daha önemli olan – meydan okuma ise, uzun zamandır ilk kez ortak bir cumhurbaşkanı adayının, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasında birleşen bir ana muhalefet bloğu. Kılıçdaroğlu, bir yandan bloğa olan desteği arttırırken diğer yandan da Türkiye’nin parçalı muhalefeti olarak bilinen sosyal demokrat, merkez sağ, sağcı ve İslamcı partileri Millet İttifakı çatısı altında birleştirmeyi başararak herkesi şaşırttı.
Erdoğan’ı yenebilmek için Kılıçdaroğlu’nun, en büyük koalisyon ortağı olan milliyetçi ve muhafazakâr İYİ Parti’yi (İP) küstürmeden Kürt yanlısı Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve onun sol kanadı olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nı kazanması gerekiyor. Bu zor bir dengeleme hareketi, ancak bunu başarabileceğini kanıtladı: CHP lideri, HDP ile olan angajmanı nedeniyle kamuoyunda yaşanan tartışmanın ardından İP ile ilişkisini başarılı bir şekilde düzeltti ve HDP de kendi adayını çıkarmaktan kaçınarak Kılıçdaroğlu’nu desteklediğinin sinyalini verdi.
Son anketler Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanının önünde olduğunu gösteriyor, ancak her iki adayın da ilk turda kazanma ihtimali yok. Mevcut durumda HDP’nin Erdoğan karşıtı Millet İttifakı’na mecliste zayıf bir çoğunluk kazandırması da muhtemel. Kritik nokta, muhalefetin parlamento seçimlerinde kazanacağı bir zaferin, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı yarışının ikinci turundaki şansını artıracak olması.
Elbette Kılıçdaroğlu’nun koalisyonu bir arada tutup tutamayacağını ve yakaladığı ivmeyi sürdürüp sürdüremeyeceğini söylemek için henüz çok erken. Örneğin HDP, kabinede görev almak ya da bölgesel özerklik gibi İYİP için kabulü mümkün olmayan taleplerde bulunabilir, ve bu da muhalefetin birliğini zayıflatabilir.
Erdoğan aynı zamanda kabadayı cephanesini kullanma konusunda geniş deneyime sahip, yetenekli bir siyasetçi. Ordu, yargı ve medya da dahil olmak üzere gücü üzerindeki bağımsız denetim mekanizmalarının çoğunu halihazırda ortadan kaldırmış veya içini boşaltmış olan Cumhurbaşkanı, teraziyi kendi lehine çevirmek için elindeki her türlü aracı – ne kadar ağır ve anti-demokratik olursa olsun – kullanacaktır.
En azından, devlet tarafından finanse edilen yardımları oy satın almak için artıracak ve baş rakibini terörist sempatizanı olarak göstermek için de HDP’yi yasadışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile ilişkilendirmeye çalışacaktır.
Yeterince köşeye sıkıştığını hissederse, muhalefet liderlerini sahte iddialarla hapse atabilir ve muhalefet etmeyi bizatihi suç sayabilir. Ancak korku taktikleri ve baskı bir dönem daha kazanmasına yardımcı olsa bile, bu noktada yapacağı hiçbir şey cumhurbaşkanına çekirdek seçmen kitlesi dışında gerçek bir destek kazandırmayacaktır.
Açık olan tek bir şey var: İktidarda olduğu 20 yıl boyunca Erdoğan’ın siyasi talihi hiç bu kadar sarsılmamıştı.