Türkiye’nin 2019 yılında ABD veya NATO üretimi muadilleri yerine Rus yapımı S-400 füze hava savunma sistemini satın alması, sadece Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasına değil, aynı zamanda ABD yaptırımlarının uygulanmasına da neden olmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan uluslararası eleştirileri bir kenara iterek S-400’ü “tamamlanmış bir anlaşma” olarak nitelendirmişti. Söz konusu anlaşma Ankara’nın Batı ile ilişkilerini olumsuz etkiledi ve Türkiye’nin ABD’den F-35’e alternatif platformlar, yani F-16’lar almasını engelledi.
Ancak, Türkiye’nin önde gelen savunma üreticisi Aselsan’ın başkanı Haluk Görgün geçtiğimiz günlerde “Biz hava savunma sistemleri üretiyoruz. S-300’lere ve S-400’lere ihtiyacımız yok” dedi.
Erdoğan’a yakın önde gelen bir savunma üreticisinin Erdoğan yanlısı önde gelen bir gazetede yayınlanan böyle bir açıklama yapması, Türkiye’nin niyetinin sinyalini veriyor olabileceğini düşündürüyor.
Eğer öyleyse, bunun Türkiye’de 15 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin ardından gerçekleşmesi muhtemel.
Erdoğan’ın iktidarını koruyacağını varsayarsak, Washington ile yakınlaşmak istediğini ABD’li yetkililere çoktan bildirmiş olmalı.
Bu niyet Türkiye’nin Washington Büyükelçisi tarafından kısa süre önce yayınlanan bir makalesiyle da açıkça ortaya kondu. Daha da önemlisi, Erdoğan’ın sözcüsü (İbrahim Kalın) kısa süre önce Washington’a bir ziyaret gerçekleştirerek Erdoğan’ın üçüncü cumhurbaşkanlığı döneminde Washington ve Ankara’nın birlikte çalışabileceği tüm alanların ana hatlarını çizmeye çalıştı.
Bu bağlamda, Türkiye’nin S-400’lerden vazgeçmesi önemli bir jest olabilir. Washington ve Ankara’yı karşı karşıya getiren uzun listede S-400’ler en üst sırada yer almakta. Erdoğan’ın umudu, böyle bir jestin Kongre’nin Türkiye’ye F-16 satışına yönelik itirazların kaldırılması ve yaptırımların sona erdirilmesi yönünde.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın geçenlerde ABD Senatosu’na Türkiye’nin “zor bir müttefik” olduğunu söylemesi, yönetimin Türkiye’ye yeni savaş uçakları satmak isteyişine dair tutumunu büyük ölçüde yansıtıyor.
Ancak Amerika’nın Ankara’ya yönelik şikâyet listesi uzun, ve tek bir jest yeterli olmayabilir.
Türkiye NATO içinde oyunbozan olmaya devam ediyor. Kısa süre önce Finlandiya’nın NATO üyeliği başvurusunu onaylamasına rağmen İsveç’i hala engelliyor. Erdoğan Avrupa’da, Doğu Akdeniz’deki deniz sınırları konusunda Yunanistan ve Kıbrıs’a karşı kavgacı ve düşmanca tutumunu sürdürüyor. Suriye’de Türk ordusu, İslam Devleti’ne karşı ortak mücadele eden Suriye Demokratik Güçleri (SDF) ve ABD ordusunun güvenliğini her gün tehdit ediyor.
Bu durum İsrail, Mısır, Körfez ve Suudi Arabistan örneklerinde de görülüyor. Ankara “tecridini” aşma umuduyla söz konusu ülkelere yönelik politika değişikliği sinyalleri vererek bölgesel liderlerle yeni bir sayfa açmaya çalışıyor. Ancak, verdiği sinyaller esaslı bağları yeniden inşa etmek için yeterli olmayabilir.
Örneğin İsrail ile büyükelçilik düzeyinde diplomatik temsil yeniden tesis edilmiş olsa da Erdoğan İsrail’in kilit bir talebini yerine getirmekte yetersiz kalıyor: Hamas’ın Türkiye’den çıkarılması.
ABD ile ilişkiler anlaşılır bir şekilde Erdoğan’ın listesinde üst sıralarda yer alıyor. Erdoğan muhtemelen Putin’in siyaseten zayıfladığını ve Türkiye’deki seçim sonrası iklimin S-400’lerden günün sonunda vazgeçmesine izin verebileceğini hesaplıyor.
Ancak, ABD’nin Erdoğan’ın Türkiye’yi yeniden Batı’ya bağladığını düşünecek kadar da gözü boyanmamalı. F-16’lar Ankara’ya satılmadan önce Ankara’nın yerine getirmesi gereken daha pek çok talep var. Erdoğan’ın önüne uzun bir talep listesi koymanın onu caydırabileceği ve kızdırabileceği, F-16’ları alamaması durumunda da alımı yapmak için başka ülkelere – muhtemelen rakiplerine – yönelebileceği ileri sürülebilir.
Muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanması halinde ise, Erdoğan’ın yukarıda tartışılan ve zor durumda kalmış müttefikleri bölen pek çok politikasını sıfırlayacağı unutulmamalı.
Bu yazı FDD sitesinden alındı. İngilizce orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.