Bir zamanların sosyal demokrat partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) lideri ve önümüzdeki ay Erdoğan’ın baş rakibi olacak Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sloganının anahtar kelimesi, “bahar”:
“Size söz veriyorum, bahar geri gelecek!”
Gerek Kılıçdaroğlu, gerekse Erdoğan (diğer iki orta ağırlıktaki aday Muharrem İnce ve Sinan Oğan’dan bahsetmiyorum bile) yüce seçim manifestoları ortaya koymuş olsalar da, 14 Mayıs’ın Erdoğan’ın 25 yıllık siyasi figürü için bir referandum olduğu açık: Yarışın aşırı kişiselleştirilmesi, sonucu tahmin etmeyi son derece zorlaştırıyor.
Zira Erdoğan’ın uzun kariyeri üç evreye ayrılabilir. İlk aşamada Turgut Özal’ın başlattığı reformları sürdürmeye ve Türkiye’yi modernliğe taşımaya kararlı cesur bir lider olarak karşımıza çıkmıştı.
Hareketli bir megapole dönüşmesine yardımcı olduğu eski bir imparatorluk şehri olan İstanbul’un Belediye Başkanı olarak görev yaptıktan sonra, başbakan olarak Türk ekonomisini on yıldan fazla bir süre boyunca sürdürülebilir büyüme yoluna sokan bir dizi reforma öncülük etti Erdoğan.
Hatta yarım yüzyılı aşkın bir süredir patlamaya hazır Kürt saatli bombasını etkisiz hale getirme konusunda da başarılı oldu. Erdoğan’ın (bir zamanlar) (komşulukta) “sıfır düşman” hedefli dış politikası da, liderlerin kişilik kültlerini düşmanlar edinerek inşa ettikleri bir bölgede, dikkate değer bir girişimdi.
Ancak kariyerinin üçüncü evresinde Erdoğan, mantıksız şüpheler, doymak bilmez bir açgözlülük ve ahlaksız bir megalomaninin pençesinde, giderek yalnızlaşan bir lider olarak karşımıza çıktı.
Türk seçmenler Erdoğan’ı bu üçüncü haliyle değerlendirirlerse, onu tarihin meşhur çöplüğüne atacaklarına şüphe yok.
Şu anda Türkiye korkunç bir görüntü sergilemekte. Sürdürülebilir ekonomik büyümenin yerini, ağır çekim bir “ölüm dansı” (danse macabre) almış durumda.
Enflasyon resmi ölçümlere göre yıllık yüzde 55’in üzerinde; alternatif analiz yöntemlerine göre 100’ün üzerinde olabilir.
Bir zamanlar ülkeye doğru gürül gürül akan bir nehir olan doğrudan yabancı yatırımlar artık bir damlaya dönüşmüş durumda.
Erdoğan “üçüncü adam” (orta saha oyuncusu, ed.) olarak, başta İslami guru Fethullah Gülen’in takipçileri, sol grupların kalıntıları ve en son olarak da Kürt seçmen tabanının bir kısmı olmak üzere, gerçek ya da hayali siyasi hasım ve düşmanlarına uyguladığı acımasız baskılarla hatırlanıyor.
Onun, eski Hititlerin, Truvalıların, Selçuklu göçebelerinin ve Osmanlıların torunları olarak Türkler için yeni bir ulusal kimlik icat etmeye yönelik ikiyüzlü girişimi, halkın geniş kesimlerinde kafa karışıklığı ve şüpheyle sonuçlandı.
Seçmenlerin karşısına 14 Mayıs’ta çıkacak olan bu kişi, Viyana kuşatmasından bu yana Türkiye’ye en çok düşman kazandıran kişi olarak da görülebilir. Putin ile flört ederek ve İsveç’in ittifaka üyeliğini engelleyerek NATO müttefiklerinin canını sıktı. Bir zamanlar ulusal bir hedef olarak görülen Avrupa Birliği’ne katılmak, artık bir kar tanesinin cehennemdeki şansı kadar olası.
Erdoğan, ayrıca, Tahran’daki mollaları memnun etme umuduyla değerli bir dost olan İsrail’i de düşmanlaştırdı. Ama aynı zamanda (eski Sovyet ) Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, İran tarafından desteklenen Ermenistan ile savaşına yardım ederek aynı mollaları da kızdırdı.
Erdoğan’ın Yunanistan’a karşı kılıç sallaması, bölgedeki yarım düzine devlet için potansiyel bir altın küpü olan Akdeniz’deki enerji kaynaklarından faydalanmak için gereken yatırımları durdurdu.
Erdoğan, Türkiye’yi Suriye bataklığına bulaştırarak, savaştan zarar gören ülkeyi, yönetilemeyen topraklar statüsünden kurtarmaya yönelik adımların engellenmesine de yardımcı oldu. Bu da Türkiye’nin dünyanın en büyük mülteci kampı olarak mevcut konumunu sürdürmesi anlamına geliyor.
Erdoğan ayrıca Türkiye’yi İran İslam Cumhuriyeti’ne yardım etmek için yaptırımları delme operasyonları, ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi karanlık anlaşmalara da sürükledi.
Seçmenlerin karşısına 14 Mayıs’ta çıkacak olan Erdoğan, yaklaşık üç milyon insanı etkileyen ve Türkiye’ye 120 milyar doların üzerinde bir maliyeti olan son deprem felaketiyle ilgili soruları da yanıtlamak zorunda kalacak.
Karanlık anlaşmalar, yasadışı inşaat izinleri, temel altyapının korunmaması ve tembel karar verme doğal trajedinin kapsamını genişletti mi?
Erdoğan, aralarında eski Ekonomi Bakanı Ali Babacan ve eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da bulunduğu bazı eski ortakları tarafından terk edildi, ki bu da İslami hassasiyetlere sahip teknokrat ve işadamlarını kapsayan; neredeyse tüm büyük şehirleri Erdoğan’ın “3’üncü epifanisine” (üçüncü kez tezahürüne) karşı çevirmeye yardımcı olan seçmen kitlesinin önemli bir bölümünü kaybettiğini gösteriyor.
Ülkü Ocakları da dahil olmak üzere aşırı milliyetçi ve Pan-Türkist gruplarla ittifak halinde olan Erdoğan, şu anda gazeteciler de dahil olmak üzere en fazla siyasi mahkûmun bulunduğu ülkeler listesinin başında yer alan bir ülkede hükümete başkanlık ediyor.
Peki, o zaman Erdoğan’ın önümüzdeki ay ülkeyi terk etmesini bekleyebilir miyiz?
Emin değilim. Herhangi bir seçimde seçmenlerin yüzde 30 ila 40’ı “bildiğimiz şeytana” dayanarak statükoya oy verir.
Bir de Kılıçdaroğlu’nun iyi bir adam olmasına rağmen politikadan ziyade kişiliğe odaklanan bir seçimde karizmatik bir figür olmaktan uzak olduğu gerçeği var.
Daha da önemlisi, Erdoğan’ın seçimleri kendi lehine çevirmeye çalışma olasılığını gözardı etmeyelim. Yönetmek için ilahi bir misyonu olduğuna inanan bir adam, birazcık dahi olsa seçim hilesi yapmaktan çekinmeyecektir.
Daha da kötüsü, Erdoğan cumhurbaşkanlığını kazanabilir, ama Türkiye’nin tek kamaralı parlamentosu olan Büyük Millet Meclisi’ndeki çoğunluğunu kaybedebilir.
Bu da Türkiye’yi bilinmeyen sulara sürükleyebilir, ve zaten karmakarışık olan Orta Doğu’yu General De Gaulle’ün bir zamanlar gördüğünden daha da karmaşık hale getirebilir.
Erdoğan’ın muhaliflerinin istediği ve dua ettiği gibi Türkiye’ye bahar gelebilir ya da gelmeyebilir.
Ama eğer gelirse, bu, Türkiye’yi büyük bir bölgesel güç olarak görenler ile; Ortadoğu, Kuzey Afrika, Transkafkasya ve Avrupa’nın büyük bölümünü etkileyen çoklu krizlerin sona erdirilmesine yardımcı olma amacıyla liderlik pozisyonunu yeniden üstlenmesi adına harika bir haber olacaktır.
Bu yazı, Asharq al Awsat gazetesinden alınarak çevrildi. İngilizce orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.