Seçime sayılı günler kala cumhurbaşkanlığı ve Meclis yarışındaki son veriler kritik önem taşıyor. TEAM Araştırma Direktörü, siyaset bilimci Ulaş Tol son tabloyu değerlendirdi.
Sizin elinizdeki son araştırmalara göre Cumhurbaşkanlığı yarışında nasıl bir manzara var, ne görüyorsunuz tabloda?
Bu tür oranları anlık olarak görmek değil, eğilimlere göre yorumlamanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Şunu gözlemliyorduk, ve kamuoyu da bunu gayet farkındaydı: 2018’den bu yana Cumhur ittifakı güç kaybetti. Bu düşüş geçen sene ortalarına doğru dip yaptı. Yani en düşük seviyelere ulaştı.
2018 oy toplamları yüzde 53.6 civarındaydı Cumhur İttifakı’nın. Geçen sene bu oran yüzde 40’ın altına düştü. Hatta yüzde 38’lere kadar geldi. Özellikle yılın ortalarında, ekonomik göstergelerde Türkiye’de o dönemde en dip yaptığı seviyeler oldu. Biraz onunla da paralellikte seyretti. Ondan sonra da bir toparlanma yaşadı Cumhur İttifakı. Özellikle diyorum, çünkü Erdoğan’ın oyları da ona çok paralel seyrediyor.
Yıl sonuna kadar o toparlanma devam etti, ve Ocak-Şubat aylarına geldiğimizde artık onun da durduğunu, toparlanmanın da tepe noktasını yaptığını gördük. O tepe noktaları da yüzde 44 bandı oldu. Erdoğan’ın oyları da buna çok paralel seyrediyor.
Niye?
Çünkü Cumhur ittifakından biraz firesi var. MHP’li seçmenlerin bir kısmı vermeyebiliyor Erdoğan’a. 2018’de de öyle olmuştu, fakat ittifak dışında onu destekleyenler, yani ittifak partilerine oy vermeyecek olup da Erdoğan’ı destekleyenler de var. Onlar birbirlerine götürüyor ve yaklaşık Cumhur İttifakı’na paralel seyrediyor Erdoğan’ın oyları da. Erdoğan’ın oyları da dolayısıyla yüzde 40 ile 44 arasında değişkenlik gösteren bir marja sahip.
Erdoğan’a ve iktidara tepkili, ondan uzaklaşmış bir seçmen kitlesi var, ancak aynı zamanda destekleme eğiliminde olan, ama vicdan muhasebesi yapan bir kitle de var. Bu seçmen kitlesi, zaman zaman, oy vermeme ya da son bir kez oy verme moduna giriyor ve bazen de muhalefete sinirleniyor.
Erdoğan’ın iyi senaryodaki sınırı 44-45 bandında görünüyor, ancak 4 adayın olduğu bir seçim var. Kılıçdaroğlu’nun önde gittiği aşikar. Diğer iki adayın da bir oy karşılığı var. Özellikle İnce son bir ayda bir anda yükseldi. Tabii bir anda yükselen bir siyasi adayın ya da siyasi partinin orada kalması zordur.
Nitekim İnce de orada kalmadı ve düşüşe geçti. Seçimin kaderini belirleyecek önemli faktörlerden biri de o. Sinan Oğan ve Muharrem İnce’nin oylarının yüzde 5’i geçtiği durumda, bu yüzde 44-45 eşiğini de gözetirsek, seçimin ikinci tura kalma ihtimali yükseliyor. Ancak yüzde 5’in altına düşmesi durumunda Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanma ihtimali doğuyor.
Erdoğan’ın yüzde 50’yi geçme ihtimali yok.
Peki ikinci tura kalırsa ne olur?
Meclis çoğunluğunun kimin tarafından alınacağı, seçimin kaderini belirleyen bir faktör olacaktır. Ancak, seçmenlerin bunu hayal edemediği ve tercihlerini belirlerken bu konuyu düşünmeden davrandığı görülüyor. Bu seçim düzeneği seçmene karmaşık görünüyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemini o kadar çok konuşuyoruz ki, sanki meclis etkisiz bir kurummuş gibi algılamaya başladık. Meclis çoğunluğunun bir tarafta, cumhurbaşkanlığının öteki tarafta olduğu bir tecrübemiz olmadı. Belki öyle olsaydı cumhurbaşkanı bu kadar otoriter bir yönetim sergileyemeyecekti.
Erdoğan, yüzde 44-45’e geldi. Ve orada durdu. Bunu anladık. Ama hala AKP’ye oy versem mi vermesem mi diyen bir geleneksel seçmen var, kararsızlar var. Karşı tarafta da kararsızlar var. Kararsızların yüksek kaldığını biliyoruz.
İnce’nin olumsuz algılanan son performansını da hesaba katarsak, halen iki adayın da yüzde 50’lere doğru yükselme ihtimalleri var mı?
Elbette var.
Öncelikle, kararsız oranları bizde çok yüksek çıkmıyor. Bizim sahalarımızda konu kararsız değil. Ben onlara “rahatsız seçmen” diyorum. Her iki tarafta da geniş bir rahatsız seçmen kümesi var. Biz bunu geçmiş yıllarda AK Parti’de çok daha az görürdük. Çünkü AK Parti’yi destekleyen seçmen kalbi duygularla desteklerdi, rasyonel oy davranışı ile değil, kalben desteklerlerdi. O oy davranışı, bütün pozisyonlarını da belirlerdi ama muhalif seçmen hiçbir zaman öyle olmadı. Yani, CHP’yi destekleyen seçmelerin önemli bir kısmı her zaman rahatsızdı, sadece oy davranışına geldiğinde biraz mecburiyet hissi ile negatif kimliklenme ile CHP’ye destek verirlerdi. Şimdi AK Parti tarafında da bu rahatsız küme büyüdü.
‘Bizi buraya bu sistem getirdi’ diyen AK Partili seçmenlerin sayısı çok genişledi, fakat bu rahatsızlıklarına rağmen oy davranışlarını değiştirmiyorlar. Bunun çok çeşitli sosyolojik siyasi sebepleri var tabii ama en belirgin olanı alternatifleri beğenmiyor olmaları, yani muhalefette kendilerine yakın buldukları bir parti olmuyor olması.
O yüzden, onların kafası gitgelli. Yani kimi zaman sandığa gitmeme refleksi oluyor, kimi zaman da, ki ben onlara yakın istasyonlar diyorum, gitmesi kolay partilere gidiyorlar. Bu bir dönem Yeniden Refah Partisi oldu. Bazen Zafer Partisi oldu, şimdi Memlelet Partisi olabiliyor. İki ayrı dönemde Meral Akşener’e “sen bizim mahallenin evladısın, ne işin var senin o tarafta” denildi, o zaman İYİ Parti’nin oylarında yükselme oldu bu seçmen kitlesi açısından. Bu seçmen kitlesi hareketli, ve onların ne yapacağı belirleyici olacak.
Sandığa kim gidecek kim gitmeyecek bu belirleyici olacak. İstanbul seçimlerinde de gördük bunu. Mesela 800 bin oy çok konuşuluyor ama oradaki o farkı yaratan şey oy kullananlar olmadı aslında. Oy kullanmayanlar oldu. Bizim hesaplarımıza göre bir 350 bin kadar muhalif seçmen oy kullanmadığı halde gelip oy kullandı. Tersine 150 bin civarında Binali Yıldırım’ı destekleyen seçmen de sandığa gitmedi. Bu ikisi zaten 500 bin fark yapıyor. Gerisi de oy geçişleriyle oldu. Şimdi de o ihtimal var.
MHP’nin kendi listesiyle seçime girmesi Cumhur İttifakı’nı nasıl etkiler?
Yeniden Refah ve Hüda Par’ın gelmesi, MHP seçmenindeki rahatsızlıkların artması ile çok ciddi bir oy kaybı var MHP’nin. Son beş-altı ayda bu kaybın arttığınu gözlemliyorduk. İktidarın değişme olasılıklarının oluşması da etken olmuş olabilir., ki bu tekrardan bir kurumsal parti kimliğini önemsemesine yol açtı. Bu da liste kararını etkiledi.
Hala 18-19 Nisan’a kadar adaylarını çekme ve sunma şansları var partilerin. Bu siyaseten olacak gibi görünmüyor. Fakat adaylar bu şekilde netleşirse Bahçeli, partisini önceleyen bir karar almış oldu.
Bahçeli’nin kararında Refah Partisi’nin kararının önemi var. Zaten ittifaka önce girdi, sonra taban ve parti buna karşı çıktı, geri çekildi, geri geldi ve bu durumda bir gitgel oldu. AKP gemisini terk ediyorlar düşüncesi açısından bu partilerin ittifaka dahil olmasının moral motivasyon etkisi var.
Ama Meclis matematiği açısından rahatsız AKP seçmeninin ittifak içerisindeki Yeniden Refah’a kayması çok daha kolay. Böyle bir oy geçişi olursa son dönemde yüzde 1’lere kadar gerilemişti, yeniden yüzde 3, 4’lere geldiği zaman, bu durum AKP’nin birçok yerde vekil çıkarmasını etkileyebilir.
Bu dışarıda olsa da böyle olacaktı. Seçim sisteminin değişmesi ayrı girmelerine rağmen Cumhur İtifakı’na yarayan bir şey oldu. Ama ortak liste yapmamaları muhalefet açısından kötünün iyisi bir durum oluşturdu.