Sosyo-ekonomik eşitsizlikler kimlik-temelli eşitsizliklerle çakışır ve bu anlamda kimlik siyaseti dikkate alınmadan anlaşılamaz. Kürt coğrafyası yoksulluk/zenginlik dikey ekseninde bir bütün olarak yoksulluk tarafında kalıyor. Öte yandan, batı yakasındaki zenginlik/yoksulluk ayrımı dindarlık/sekülerlik, modern/geleneksel yaşam tarzı gibi farklı toplumsal ayrışmalarla örtüşüyor.
Yoksulluk/zenginlik ayrımı ayrıca mekânsal olarak metropoller/büyükşehirler ile küçük şehirler ve kırsal bölgeler arasındaki ayrımla da çakışıyor.
KONDA’nın 2010 sonrası seçimlerin analizini kapsayan çalışmaları da benzer bir tablo ortaya koyuyor. KONDA eski genel direktörü Bekir Ağırdır söz konusu üç siyasi coğrafyayı ve temsil ettiği grupları “üç parçalı Türkiye” olarak tarif ediyor: Sekülerler, muhafazakârlar ve Kürtler.
Kürt meselesi Türkiye’nin siyasi coğrafyasını şekillendiren ana eksenlerden biriyken tüm Kürtleri aynı şekilde etkilemiyor. Dindarlık/sekülerlik, modern/geleneksel yaşam tarzı, Sünnilik/Alevilik gibi ayrımlar Türkiye genelinde olduğu gibi Kürtler içerisinde de mevcut. Bununla birlikte Kürt seçmenler arasındaki özgün davranışları anlamamız için farklı araçlara başvurmak mümkün.
Bunlardan ilki ve belki en önemlisi Kürtlerin farklılaşan coğrafyaları. Zira farklı coğrafyalardaki farklı gündelik yaşam deneyimleri Kürtlerin politik sosyalizasyonu şekillendiriyor, sınırlarını belirliyor.
Kürtlerin Türkiye’de kabaca iki ana coğrafyası var:[1] Kürtlerin tarihsel anavatanı olan ilk alanda Kürtler nüfus olarak çoğunluğu oluşturuyor. Bu ilk coğrafya 23-25 arası ili kapıyor. İkinci ana coğrafya ise Kürtlerin azınlıkta olduğu batı yakasındaki illeri kapsıyor.
Bu iki ana coğrafyada da alt-bölgeler bulunuyor. Siyasal açıdan baktığımızda, Kürt kimliğinin siyasal mobilizasyondaki yeri alt-bölgelerde farklılık arz ediyor. Batı yakasında Kürtlerin üç alt-bölgesi bulunuyor: (1) Cumhuriyet tarihinden daha eskilere uzanan göçler sonucu Kürlerin mikro ölçekte yoğunlaştığı ve bir tür teritoryal azınlık oluşturduğu Ankara, Konya, Kırşehir, Çankırı, Aksaray, Yozgat, Çorum, Amasya ve Tokat’ın kimi ilçelerinin de olduğu Orta Anadolu Bölgesi; (2) Cumhuriyet döneminde Kürtlerin yoğunlukla göç ettiği ve ana-akım Kürt partilerinin en az %5 ortalama %10 bandında oy aldığı 11 metropol/büyükşehir ve (3) Kürtlerin göçler sonucu küçük bir azınlığı oluşturduğu diğer iller.
Şekil 2: Kürtlerin Farklı Coğrafyaları – 2 Ana 7 Alt Bölge
Söz konusu üç alt-bölgedeki Kürtlerin gündelik yaşam deneyimleri, Türklerle kurdukları ilişkiler farklılık arz ediyor. Örneğin ilk alt-bölgedeki Kürtler dillerini korurken, ikinci ve üçüncü alt-bölgelerdeki Kürtler kültürel olarak önemli oranda asimile oldular.
Kürtlerin tarihsel anavatanlarında ise sınırları sürekli değişen dört alt-bölgeden bahsedilebilir.
Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramından feyz alarak ana-akım Kürt siyasetinin toplumsal desteğine dayalı bir sınıflandırma yaparsak, ana-akım Kürt partilerinin ortalama %50 ve üstü oy aldığı, en yakın rakibine %15-20 arası fark attığı ilk bölgede Kürt siyaseti hegemonik bir güç. Kürt siyasetinin sokakta rıza üretme kapasitesinin oldukça yüksek olduğu bu alt-bölgeyi 2010’lu yıllardan bu yana ortalama 11 il oluşturuyor.
Bu iller şunlar. Dersim, Iğdır, Ağrı, Muş, Van, Hakkâri, Şırnak, Siirt, Batman, Mardin ve Diyarbakır. Bu alt-bölgede Kürt kimliğine dayalı toplumsal itiraz sosyal mobilizasyonun ve siyasi tercihlerin ana dinamiğini oluşturuyor.
İkinci alt-bölgede ana-akım Kürt partileri, %50 ve üstü oy alan hegemonik bir siyaset karşısında etkili bir muhalefet hareketi ve ortalama %10-35 arasında bir toplumsal desteğe sahip. Bu alt-bölge de 2010’lardan bu yana 7 ili kapsıyor: Ardahan, Erzurum, Bingöl, Elazığ, Adıyaman, Gaziantep ve Şanlıurfa.
Üçüncü alt-bölgede ana-akım Kürt siyaseti bir hegemonik denge gücü ve karşısında benzer bir siyasi/toplumsal güce sahip bir ya da iki hegemonik güç buluyor. Örneğin Kars’ta ana-akım Kürt siyaseti %30 civarında bir oy ile iki hegemonik güç arasında yerel seçimleri kazabildi. Kars’ın yanı sıra bu alt-bölgeye Bitlis’i de eklemek gerekir.
Son alt-bölge ise ana-akım Kürt siyasetinin temsil gücünün %10’nun altında olduğu illeri kapsıyor. Politik olmayan kültürel Kürt bölgesi olarak adlandırdığım bu illerde Kürt kimliği kültürel alanda canlı olsa da politik alanda bir mobilizasyon kaynağını oluşturmuyor.
Örneğin, 2018 seçimlerinde HDP’nin %7 oy aldığı Malatya, 1935 Nüfus sayımında Türkiye’de anadili Kürtçe olanlar sıralamasında ilk sırada yer alıyordu. Kilis, Kahramanmaraş, Malatya, Erzincan ve Sivas gibi Kürt kültürel coğrafyasının batı ve kuzey sınırlarında bulunan bu illerin idari sınırları Kürt kültürel coğrafyasıyla birebir çakışmıyor.
Diğer üç alt-bölgeden farklı olarak buralarda demografik olarak daha karma bir yapı var. Bu anlamda bu illerde ilçeler düzeyinde bir sınıflandırmaya gitmek daha doğru olacaktır.
Bu noktada söz konusu iki ana bölgedeki 7 alt-bölgede iki farklı Kürtlük halinin olduğunu not etmek gerekir. Kültürel Kürtlük esas olarak Kürt dili ve kültürüne dayalı bir kimlik inşasını ifade ederken, bunu politik mobilizasyonun bir parçası olarak değerlendirmiyor.
Örneğin yakın zamanda politik Kürt bölgesine dahil olan Adıyaman’da Kürtçenin gündelik hayattaki kullanımı Diyarbakır’a göre daha yüksektir. Bununla birlikte, Adıyaman Kürtlerinin büyük çoğunluğu için Kürtlük kültürel bir kimlikken çoğu Türkçe konuşan Diyarbakır Kürtleri için Kürtlük politik bir kimlik.
Politik Kürtlük, kültürel Kürtlükten farklı olarak dil, edebiyat, sanat gibi öğelerden ziyade yara üzerine inşa olmuş bir kimlik. Daha önce bu yarayı dağ-zindan-sürgün-mezar(sızlık) metaforları üzerinden detaylı tartışmıştım.
Belki bu dört metafora beşinci bir metaforu da eklemek gerekir: Yoksunluk. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin asimilasyonunda büyük bir rol kateden devletin bugün hala büyük bir Kürt meselesinin olması esasında yaraya dayalı politik kimliğin etkilediği Kürtlerin sayısının her geçen gün artmasından kaynaklanıyor.
Özetle, devlet Kürtlüğü bastırmaya dönük çaba sarf ettikçe, kültürel kimliği bastırsa da politik kimliği yeniden üretiyor.
Kürt seçmen davranışını anlamak için başvurabileceğimiz bir diğer sınıflandırma, Kürtlük tahayyülleri.
Özellikle 2000’li yıllarla birlikte Türkiye’nin Kürt sokağında iki Kürtlük tahayyülü bulunuyor. Bugün esasında HDP ve Yeşil Sol Parti’de kısmen de CHP’de temsil edilen hâkim Kürtlük tahayyülü sekülerlik, çoğulcu kimlik politikaları, toplumcu ekonomi ve sol siyaset, ekoloji gibi referanslara dayanıyor.
Buna karşın, esas olarak AK Parti’de temsil edilen bununla birlikte HÜDA-PAR gibi sağın sağındaki köktenci İslamcı hareketlerden daha Kürdi ve İslami kimlikleriyle ön plana çıkan Kürt hareketlerine kadar farklı yapıları kapsayan ikinci bir Kürtlük tahayyülü bulunuyor.
Bu tahayyül daha dindar, muhafazakâr ve geleneksel Kürtlüğe işaret ediyor.
Bu iki Kürtlük tahayyülü anadil, Kürtlerin kendini yönetme hakkı, merkezi yönetime katılma hakkı, kamu kaynaklarının adil paylaşımı gibi konularda uzlaşsa da dindarlık/sekülerlik, ekonomi, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konularda çatışan toplumsal vizyonlara sahipler.
Öte yandan her iki toplumsal vizyon arasında köprü kurmaya çalışan yapıların ve aktörlerin olduğunu not etmek gerekir. Toplumsal temsil güçleri zayıf olsa da bu yapılar ve aktörler çatışma-önleyici bir rol oynuyorlar.
Son olarak, bu iki Kürtlük tahayyülüne sahip grupların siyaset yapma yöntemlerinin ve siyaset alanlarının da görece farklılaştığı söylenebilir. İlk Kürtlük tahayyülüne sahip olan Kürtler çoğunlukla Ankara ile çatışmalı bir ilişki içerisindeler ve esas olarak hak mücadelelerini özgün örgütlenmelerle yürütüyorlar.
Buna karşın, ikinci Kürtlük tahayyülüne sahip olan Kürtler Ankara ile çatışmaktan uzak duruyorlar ve özgün örgütlenmelerden ziyade Ankara merkezli ana-akım partilerde siyaset yapmayı tercih ediyorlar.
Daha önce Kürt meselesinde açık pozisyon almaktan çekinen bu gruplar özellikle 2000’li yıllarla birlikte anadil, yerel ölçekte Kürtlerin kendini yönetmesi, merkezi yönetime katılma, sosyoekonomik gelişme ve bölgesel eşitlik gibi konularda siyaset üretmeye başladılar ve ana-akım Kürt siyasetinin çoğu politik talebini sahiplendiler.
Bu ikinci Kürtlük tahayyülünün temsilcileri bugün her ne kadar Ankara-merkezli partilerde siyaset yapmayı sürdürseler de Türkiye’deki Kürt itirazını büyütüyorlar.
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.