“Millete karşı hırsızlık suçunun zamanaşımı olmaz”.
Victor Hugo’ya ait bu sözün içinde “affı da olmaz” kaydı var. Neden? Çünkü vatana ihanet dahil, aklınıza gelebilecek bütün suçların toplamından daha büyük zararı vardır millete karşı işlenen hırsızlık suçlarının.
Hırsızlık en rahat çatışma hatta savaş ortamlarında, at izi ile it izi birbirine karıştığı zaman yapılır. Can derdine düşenler ceplerine uzanan elleri farkedemesinler diye can pazarı kurar hırsızlar; daha kötüsü, suçlarının üzerini örtmek için savaş bile çıkartırlar. Bu yüzden, çatışma peşindeki politikacılara, öncelikle “neyin üstünü örtüyorlar” diye bakarsanız çok iyi edersiniz.
Millete karşı işlenen hırsızlık suçu barışı tehdit eder. Transparency International’in yıllık olarak yayınladığı yolsuzluk indeksini, aynı zamanda iç çatışmaların yoğunluğunu yansıtan bir indeks olarak okuyabilirsiniz. Hırsızlık, kişi güvenliğini, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırır. Millet malına göz koymak için muktedir olmak gerekir, mala el koyanın biti kanlanır ve daha da muktedir olur. Kime karşı? Onu iş üstünde yakalayacak olanlara karşı değil mi?
Hırsızlık bir iktidar tekniğine dönüştüğü zaman namuslu insanların nefes almasına bile izin verilmez.
İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü artık aleni hale gelen hırsızlığı görünmez kılmak için yok edilir. Millete karşı hırsızlık suçu yaygınlaştıkça namuslu insanlar hapishaneyi, eşkıya residansları doldurur. Namuslu insanların özgürlüğü ortadan kalkınca koskoca milletin namusu, vatandaşların canı tesadüflere ve eşkiyanın insafına terk edilir.
Millete karşı hırsızlığın kurumlaştığı ülkelerde hak, hukuk, adalet duygusu yok olur. İktidar sahibinin öncelikli işi daha rahat hırsızlık yapmak ve sonra da hırsızlıkların üstünü örtmektir. Devlet gücünü kullanan güvenlik mensupları, savcısı, yargıcı hırsızlık şebekesinde üstlendikleri role göre mevki makam sahibi olurlar. Devlet, hırsızlık suçuna göre işbölümü yapan bir suç şebekesine döner.
Millete karşı işlenen hırsızlık suçu, hırsızları-yağmacıları ekonominin dümenine yerleştirir. Zayıfın malına çökerler. Büyük servetler el değiştirir. Kolay kazanılan para tasarrufa ve yatırıma değil lükse, gösterişe ve israfa gider. Üretim ve ticaret, kısaca bütün normal ekonomik faaliyetler vahşi bir ormanda tehlikeli bir maceraya dönüşür. Devlet ihalelerinden, lisanslardan, ruhsatlardan, kamu mallarını tasarruftan alınan rüşvetler akla gelebilecek her malın fiyatını yükseltir; çünkü rüşveti veren, verdiği rüşveti maliyetine ilave eder. Ekonomik rasyonalite kaybolur. Enflasyon öncelikli olarak bu yükselişe ayak uydurmak için iktidarların sistematik hırsızlığı eşliğinde tırmanmaya başlar. Enflasyon ile hırsızlık iki kadim yoldaş olarak birlikte çalıp çırparlar. Soygun düzeni fakiri daha fakir kılar.
Hırsızlar kirli parayı sever. Uyuşturucu, insan ticareti pazarı, her türlü kaçakçılık hırsız muktedirlerin devlet gücünü arkalarına aldıkları siyasî bir faaliyet olarak kabul görür. Bu işlerde uzmanlaşan mafya örgütlenmeleri devlet içine yerleşir. Kara para aklama, devlet itibarını beş paralık eder.
Dininiz ve imanınız, hırsızların yüzlerine geçirdikleri bir maskeye döner, kutsallarınız hırsızlığın el yakmayan eldiveni olarak her işe koşulur. Sadece dünyanız değil ahiretiniz de berbat olur.
Hırsızlık suçu millete karşı işlendiği zaman sadece hırsızlık olarak kalmaz. Bağımsızlığınız tehlikeye girer. Milli varlıklarınız haraç mezat ucuza gider. İç ve dış güvenliğiniz hırsız sofralarında, hırsızların mezesi olur. Ekonominiz zıvanadan çıkar. Hırsıza ödenen pay yüzünden her malın fiyatı yükselir, halk fakirleşir. Adalet sadece hırsızların arkasına saklandığı bir perde olur. Hiç kimsenin kimsenin mal ve can güvenliği kalmaz.
Millete karşı işlenen hırsızlık suçunun zaman aşımı da affı da olmaz. Milletin malına göz koyanın gözü kör edilmeden, sahip olduğunuz hiçbir değer korunamaz. Devletin bekası, milletin refahı, vatanın selameti, ülkenin birliği düşmanlarınızdan önce yüzde yüz yerli ve milli vasıflarla milletin malına karşı hırsızlık suçunu bilfiil işlemiş olanlar cezalandırılmadan sağlanamaz.
Yukarıda ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.