Akademisyen Samim Akgönül, 14 Mayıs seçim sonuçlarını değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Akgönül, Gazete Radar için yazdığı yazıda, 28 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde köktendinciliğin normalleşmesine yönelik bir oylamanın olacağına dikkat çekiyor. Akgönül’ün Türk tipi laikliğin sonuna gelindiğini vurgulayan yazısının tamamı şöyle:
AKP hiç bu kadar aşırı sağla ittifak yapmamıştı. Hem kendisi artık radikal İslam’a kaydığı, hem de karşısındaki merkez sağın birleşmiş olması, solun dolaylı destek vermesi yüzünden genişleyebileceği tek alan olarak köktendinci sağa sıkıştı.
Seçim kazanılırsa önünde siyasal olarak hiçbir baraj kalmayacak zira muhtemelen merkez sağ ittifakı dağılacak ve Kürt-Sol ittifakı da her zaman olduğu gibi muhalefetin de desteği ile kriminalize edilecek.
AKP ve ittifakları yüzünden (önce Gülen Cemaati ile sonra Türk-İslam sentezcisi Ülkücüler’le) Türk tipi laikliğin üç yönünden ikisi zaten büyük zarar görmüştü.
Birinci yön olan devletin laikliği, yani dinsel kurallar ile devletin işleyişi arasındaki organik bağ hiçbir zaman oluṣmadı. Ancak 2010 sonrası Diyanet’e biçilen görev dinsel uygulamalari fersah fersah aştı. Artık Diyanet devletin en önemli ideolojik aygıtı. Diğer ideolojik devlet aygıtlarına (eğitim, iletişim…) yön veriyor. 28 Mayıs seçimlerinden sonra bu daha da artacak.
Buna rağmen seçimlerden sonra “Devletin dini İslam’dır” ilkesine dönüş olacağını sanmıyorum. Buna gerek kalmayacaktır, aşağıda değineceğim.
İkinci yön toplumun laikliği yani sekülerlik. Seküler bir toplum derken dinsel davranışların kamusal alandaki görünürlüğünü yok etmiş bir toplum, ya da, bu görünürlük devam etse de dinsel anlamını kaybedip folklor haline getirmiş bir toplum anlıyorum.
AKP ve biraderleri iktidarında dinsel davranış kamusal alanı dört koldan çevirdi ve kapladı. Tersi anormalleşti. Toplumun aşağı yukarı %20’lik bir kesimi hala çok seküler olsa da genel kamusal alan artık dinsel. 28 Mayıs’tan sonra adım adım alkollü içki yasakları gelecektir.
Beş senenin sonunda alkollü içkilerin sadece elit kesimler tarafından belirli otel ve restoranlarda tüketilen ültra lüks bir içecek haline gelmesi muhtemel. Şarap stoklarınızı yapın (daha iyi yıllanır).
Ama bu yeni iktidarın başarısı zaten direnci kırılmış bu iki yönde değil kendini nispeten koruyabilmiş laikliğin üçüncü yönünde yani hukuksal çerçevede. Kanun, Türkiye’de, her şeye rağmen laik. Şeriat yani İslami yasal çerçeve henüz meşru değil.
Bence bu dönemin de sonuna gelmek üzereyiz.
İlk hedef büyük bir ihtimalle medeni kanun olacak. Özgürlük kisvesi altında medeni kanun adım adım dinselleştirilecek.
Zaten bu, müftülere resmi nikah kıydırabilme hakkıyla başlamıştı. Son aşama olarak zaten iktidar ortağı köktendincilerde yaygın olan çok eşliliğin hukuki olarak meşrulaştırılmasına ve miras hukukunun yeniden düzenlenmesine şahit olabiliriz.
Medeni hukukta yüzde yüz bir şeriata dönüş kolay olmayabilir ama gene “özgürlük” “kişisel tercih” vs gibi değerlerin ardına saklanılarak mecelle tipi bir medeni kanunun ihyası şaşırtıcı olmayacaktır.
İkinci hedef, iktidar yanlısı köktendinci hareketlerin ve özellikle de tarikatların yaşam alanı olarak görülebilecek eğitim sistemi olacaktır. Gene özgürlük, çeşitlilik adına zaten iğdiş edilmiş eğitimin birliği kaldırılıp, devlet kontrolü altında bazı tarikatlara eğitim verme hakkı tanınacaktır.
Buna dershanelerle ve medreselerle zaten başlanmıṣtı. Buna da Batı örnek gösterilebilecek, Batıdaki özel “kongregasyonist” okulların varlığı öne sürülecektir.
Yüzüncü yılında, yani 2024’te “parantezi kapatmak” adına Tevhid-i Tedrisat Kanununun kaldırılması da hiç şaşırtıcı olmaz.
Bu iki hedeften sonra ya da aynı zamanda ve paralel olarak daha kolay hedeflere rahatlıkla ulaşılabilir.
Yeni bir bankalar kanunu ve faizin yasaklanmasıyla körfez bankacılığının sisteme tam hakimiyeti, ya da Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle Müslüman Kardeşler’in savunduğu “çağın ihtiyaçlarına cevap veren bir İslami ceza kanunu” rahatlıkla geçirilebilecektir.
Elbette ölüm cezasının geri getirilmesi için bir referandum yeter.
Lütfen, ama sen de abartıyorsun, demeyin.
Beş sene öncesinin “abartıyorsun”ları bugün günlük hayatın bir parçası.
Bu yazı Radar Gazete’de yayınlanmıştır.
Yazının orijinaline Radar Gazete‘den ulaşabilirsiniz.