Kıbrıs geçmişiyle yüzleşen bir ülke değildir. Ne sistematik olarak bellek çalışmaları yapılıyor, ne de tarih yazımı geçmişi eleştirel bir süzgeçten geçiriyor.
İki toplum arasında tam bir bellek savaşı yaşanıyor. Kıbrıslı Türkler 1974’te yaşananları “Barış Harekatı” olarak adlandırırken, Kıbrıs Rum toplumu “işgalden” söz ediyor.
Benzer biçimde, Kıbrıslı Türkler 1964 çatışmalarını Kıbrıslı Rumların saldırganlığına bağlayıp “Kanlı Noel” olarak anarken, Kıbrıslı Rumlar “Türk İsyanından” (Tourkoantarsia) bahsediyor.
Sadece iki toplum arasında değil, toplumların kendi içinde de farklı bellek tutumları vardır.
Kıbrıs Türk toplumunda milliyetçi elitlerin kurguladığı bellek ve tarih anlayışı ülkenin kalıcı bölünmesini meşrulaştırmayı amaçlarken, bölünmeye karşı çıkan ve Kıbrıslı Rumlarla eşitlik ilişkisi içinde federal bir devlet çatısı altında ortak bir yurttaşlar topluluğu olarak birlikte yaşamayı benimseyen barışsever güçlerin “hatırlama-unutma diyalektiği” farklı işliyor.
Barışseverler özünde “karşı- bellek” kurmaya çalışıyorlar.
Kıbrıs Rum toplumunda durum daha da karmaşıktır.
Özellikle 15 Temmuz 1974 darbesi toplumun farklı kesimleri tarafından farklı biçimlerde hatırlanıyor.
Darbeden sonra Başpiskopos Makarios’un darbecilere zeytin dalı uzatması, bellek boşluğu yaratmış ve bellek çalışmalarını engelleyerek geciktirmiştir.
Daha sonraki yıllarda DİSİ hükümetleri 15 Temmuz darbesi esnasında yasal düzene karşı savaşırken ölen askerlerle, yasal düzeni korumak isteyen direnişçileri aynı kefeye koyarak birlikte anmaya başlamıştır.
Günümüzde devam eden bu tutum çeşitli tepkilere yol açıyor. Başta AKEL olmak üzere, bu anma biçimi toplumun geniş kesimleri tarafından kabul görmüyor.
Buna benzer uygulamalara başka ülkelerde de rastlıyoruz.
Kıbrıs Rum toplumunda olduğu gibi, bazı ülkelerde de resmi bellek çalışmalarıyla “ortak bir duyarlılık” yaratma adına geçmişin suçları ve suçluları saklanıyor.
Bellek ve tarihyazımı üzerine çalışmalarıyla bilinen Enzo Traverso, iki çarpıcı örnekten, İtalya ve İspanya’dan söz ediyor.
İtalya’da Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi 2001 yılında, İkinci Dünya Savaşı’nın “bütün” kurbanlarını, Yahudileri, askerleri, direnişçileri, faşist milisleri birlikte anan bir söylevle hepsini aynı kefeye koydu.
Yani, gaz odalarında ölenlerle, onları yakalayıp bu odalara sürenleri, “simetrik ve birbiriyle bağdaşabilir bellek nesneleri” olarak tanımladı.
İspanya’da da Franco rejimi kendi uyguladığı şiddeti saklarken, cumhuriyetçilerin şiddetine vurgu yaparak, 35 yıl boyunca iç savaş anısını araçsallaştırdı.
Franco’nun ölümünden sonra (1975) demokrasiye “barışçıl geçiş” adına ve “yeni bir iç savaş kaygısıyla” belleğin bastırılmasına devam edildi ve bunu hem Sağcı hem de Solcu güçler kabul etti. İç savaş belleği ancak 1990’lı yılların sonunda ön plana çıkabildi ve diktatörlük kurbanlarına yönelik yas çalışması başladı.
Kurşuna dizilip resmi mezarlıkların dışına gömülen cumhuriyetçiler, komünistler ve anarşistlerin cesetleri yavaş yavaş gün yüzüne çıkarılıyor ve bastırılan bellek geri dönüyor. Günümüz İspanya’sında hakikat arayışı devam ediyor…
Güney Afrika daha farklı bir yaklaşımı benimsedi. Bu ülkede kurulan Hakikat ve Adalet Komisyonunun çalışmaları hakikatin kabulüne ve yas çalışmalarına yol açtı.
Kıbrıs Rum toplumu Güney Afrika’yı değil, daha çok İspanya’yı örnek almışa benziyor. Yani, “birlik ve beraberlik” adına hakikati bastırmayı tercih etti.
İspanya geç olsa da bastırılmış belleği geri çağırdı.
Kıbrıs Rum toplumu ise ne 1974 Darbesini, ne de darbeye götüren süreçleri, kaçırılan çözüm fırsatlarını sorguladı. Bellek çalışması yerine, belleğin bastırılmasına yöneldi.
Fakat zaman içinde “bellek boşluğu” yerini bellek çatışmasına bıraktı. Darbenin unutturulmaya çalışılması, okullarda darbeye dair hiçbir şeyin okutulmaması ve darbeye katılan askerlerin “kurban” sayılması tepki çekmeye başladı.
Özellikle AKEL ve sivil toplumun bir kesimi 15 Temmuz Darbesinin sorumlularını “adlandırıp utandırmaya”, hatta yargılanmaya dayalı bir karşı-bellek mücadelesi vermektedir.
Darbenin 49. yıldönümünde -15 Temmuz günü- olağanüstü toplanan Temsilciler Meclisi’nde AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefonos’un yaptığı tarihi konuşma, bellek boşluğuna ve belleğin bastırılmasına karşı tam bir direnişçi hatırlama edimiydi.
Bu, aynı zamanda, Kıbrıs Rum toplumunda devam eden ve giderek derinleşen bellek çatışmasının da açık bir göstergesi idi…
Bu yazı Yeni Düzen‘den alınmıştır.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.