İspanya’da Pedro Sanchez hükümeti geçtiğimiz haftalarda ülkedeki bölgesel diller Baskça, Katalança ve Galiçyaca’yı parlamento dili yaptıktan sonra, Brüksel’e başvurarak söz konusu dillerin AB’nin resmi dil listesine eklenmesini talep etti. Talebin kabul edilmesi durumunda AB’nin 27 ülkeden 24 farklı resmi diline 3 dil daha eklenecek ve birliğin her bir dokümanı bu dillerde de basılacak ve her toplantıda bu diller de kullanılacak.
İç savaş sonrası 46 yıl süren Franco diktatörlüğünün ardından demokrasiye geçen İspanya uzun yıllar Bask meselesiyle uluslararası alanda gündeme geldi. ETA’nın (Bask Yurdu ve Özgürlük) 2011 yılında silah bırakmasıyla birlikte gerilere düşen Bask meselesinin yerini 2017 yılında gerçekleşen ve siyasi bir krize dönüşen Katalonya Bağımsızlık Referandumu aldı. İspanya’da 1978 yılında kabul edilen yeni anayasayla başlayan demokrasi inşasında etnik/ulusal sorunların çözümü her zaman kurucu bir rol oynadı. 1978 Anayasası’nda özerk toplulukların resmi dili olarak tanınan bölgesel diller bugün İspanya parlamentosunun dili haline geldi ve AB dili olması için İspanya merkezî hükümeti tarafından çaba sarf ediliyor. Siyasi krizler dönem dönem patlak verse de çok-uluslu üniter devlet modeli sunan İspanya’da şiddet geride bırakıldı ve meseleler demokratik zeminde tartışılıyor.
Türkiye İspanya olabilir mi? Birleşmiş Milletler İnsani Kalkınma Endeksi’ne göre 191 ülke içerisinde İspanya 27. Türkiye ise 48. sırada yer alıyor. Economist Intelligence Unit tarafından hazırlanan 2022 Demokrasi Endeksi’ne göre, İspanya 10 üzerinden 8,07 puanla tam demokrasiler içerisinde sınıflandırılırken, Türkiye 4,35 puanla otoriter rejimlerle kusurlu demokrasiler arasında yer alan melez rejimler içerisinde değerlendiriliyor.
Dünya Bankası 2022 verilerine göre İspanya’da kişi başına yıllık gelir 29.350 dolar iken, Türkiye’de sadece 10.616 dolar.
2016 sonrası Türkiye’de hem ekonomik hem de siyasi alanda yaşanan krizler ve yaşanan büyük yıkımlar bu soruyu birçok kişi için anlamsız kılmış durumda. Bununla birlikte, İspanya gibi ülkelerin deneyimi başka seçeneklerin her zaman var olduğunu gösteriyor.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girdiğimiz bu yıl ekonomik ve siyasi krizlere rağmen bir yandan geçmişinin muhasebesini yapmaya, bir yandan da yeni bir başlangıç için ortak bir gelecek ufku inşa etmeye yönelik birçok çalışma yapıldı, yapılıyor.
Geçmişin muhasebesi ve ortak gelecek ufku inşasını Kürt meselesini de içerecek şekilde yapmak gerekir. Türkiye’de siyasi alanda demokratikleşme, ekonomik alanda eşitlik ve adaletin sağlanması için Kürt meselesinin çözümü iyi bir kaynak işlevi görebilir.
Bu noktada, demiryolları üzerinden iki farklı Türkiye tablosunu hatırlatabiliriz. İlki muhasebe yapmayı, ikincisi ise ortak gelecek inşası üzerine kafa yormayı gerektiriyor.
Kürt meselesine ilişkin neredeyse bir asırdır devam eden devlet aklını yansıtan en iyi belge kuşkusuz 1925 tarihli Şark Islahat Planı’dır. Bu plan geçen yüzyılda dönem dönem revize edilse de ruhu Ankara’ya hâkim oldu.
Ayşe Hür’ün “devletin gizli Kürt anayasası” olarak tanımladığı[5] Şark Islahat Planı’nın 18 ve 19. maddeleri demiryollarına ilişkindir ve devletin Kürt meselesine bakışını özetler:
18) Bu mıntıkadaki bilumum yolların inşaat programı, Müfettiş-i Umumilik tarafından tanzim edilir. Evvelemirde idare-i umumiye ve hususiyeden olup mühim sevkülçeyşi (askeri sevkiyat) yolları inşa edilmelidir
19) Şark şimendiferlerinin (trenlerin) Erzincan’a, Sivas, Elaziz-Diyarıbekir, Elaziz-Çapakçur-Muş, Van Gölüne mümkün olduğu kadar az zamanda varmasını temine çalışmak lazımdır.
Daha sonra meclis başkanı olacak dönemin Çankırı Vekili Abdulhalik Renda Şark Islahat Planı’nı şekillendiren hazırlık raporunda demiryollarıyla neyin amaçlandığını daha açık bir dille ifade eder:
Tatbik edilecek temsil (asimilasyon) ve iskân programının müspet neticeler verebilmesi için şark şimendiferlerine çok ehemmiyet vermek ve mümkün olduğu kadar 10 senede Kayseri’den Erzincan’a ve Muş tarikiyle Van Gölü sahiline ve Malatya’dan Diyarbekir’e demiryolunu isale çalışmak elzemdir. Bir taraftan menzil hatlardaki köylerle kasabaların tamamen Türkleştirilmesi, diğer taraftan en mühim noktaların şimendiferle merkeze ve kesif Türk mıntıkalarına raptı o mahallelerdeki aşımızı müemmen kılar.
Geçen yüzyılda göz ardı edilmeyecek değişimler gerçekleşse de güvenlik motivasyonuyla Kürt alanının erişilebilirliğine yatırım yapmak baki kaldı.
Yüzyıllık ağır hikâyeye rağmen yeni bir başlangıç yapmak mümkün mü? Buradan ikinci Türkiye tablosuna gelebiliriz. Elbette bu gerçekleşen değil, muhtemel olan.
Gazete Duvar’ın 18 Eylül 2023 tarihli haberine göre, Irak Kürdistan Bölgesi İmar ve İskân Bakanı Dara Abdulkerim, 11 Eylül tarihinde Hewlêr’de (Erbil’de) düzenlediği basın toplantısında yapımı planlanan “Kürdistan Demiryolu”nun Irak, Türkiye ve İran merkezi hükümetlerini birbirine bağlayacak en stratejik projelerden biri olduğunu açıkladı. Bakan’a göre projenin hayat bulması için iç-dış yatırımcıya ihtiyaç bulunuyor.
Yaklaşık 4 milyar dolara mal olması beklenen proje aslında uzun zamandır gündemde. Şubat 2022’de demiryolunun inşası için Irak Kürdistan Bölgesi ile Alman Deutsche Bahn demiryolu şirketi arasında anlaşma imzalandı. Takip eden ayda ise demiryolu hattının fizibilitesi için İspanyol danışmanlık şirketi Conseltras ile anlaşma yapıldı.
Hewlêr merkezli Rudaw’ın 18 Ağustos 2023 tarihli haberine göre, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Irak merkezî hükümeti Türkiye’yle demiryolu inşası için görüşmelere başladı. Irak Kürdistan Bölgesi İletişim ve Ulaştırma Bakanı Ano Cewher’in açıklamasına göre Irak Kürdistan Bölgesi ve Türkiye’yi bağlayan uluslararası demiryolu inşası için Ankara ile bir anlaşma taslağı imzalandı.
Uzun zamandır gündemde olan Kürdistan Demiryolu Projesi hayat bulur mu bulmaz mı bilmek zor. Bununla birlikte bölgesel ölçekte yüzyıllık Cumhuriyet hikâyesinden başka bir hikâye sunduğu açık. Bu hikâye ortak bir gelecek ufku içeriyor. Yüzyıllık çatışmaya rağmen işbirliğine yatırım yapıyor.
İspanya deneyimi ortak gelecek inşasının hâlâ mümkün olduğunu gösteriyor. İşin doğrusu AK Parti hükümetinin 2005-2015 döneminde yürüttüğü çözüm süreçleri aynı zamanda Irak Kürdistan Bölgesi’yle ilişkilerin normalleştiği ve hem ekonomik hem de siyasi alanda ilişkilerin geliştiği yıllardı. Başka bir ifadeyle az da olsa yerel deneyimler de inşa etmiş durumdayız.
Yeni bir başlangıç yapmak, yeni bir hikâye yazmak mümkün. Yeter ki kendi deneyimlerimizden ve başkalarının deneyimlerinden öğrenmeyi bilelim.
Bu yazı Birikim Dergisi’nden alındı.
Makalede ifade edilen görüş ve düşünceler yazar(lar)a aittir ve FTP’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.